eudaimonizm

[Tr. Alt. eudaimoniacılık ; mutçuluk] [Alm. Eudämonismus ] [Fr. eudémonisme ] [İng. eudaimonism ]  

Sokrates sonrası Antikçağ Yunan filozoflarının neredeyse tamamında hâkim olan etik yaklaşımı belirtmek amacıyla kullanılan terim. Bu yaklaşıma göre (1) insan yaşamının nihai amacı Yunancada eudaimonia adı verilen duruma ulaşmaktır ve (2) erdemli yaşamla eudaimonia arasında ya kapsamlı veya bütünlüklü bir örtüşme ya da asli bir nedensellik ilişkisi vardır.  

1-(Genel anlamı ve etimolojisi)Terimin kökenindeki eudaimonia sözcüğü, Türkçede genellikle (Batı dillerindekine benzer bir şekilde) “mutluluk” olarak karşılanmaktadır. Eudaimonia [εὐδαιμονία], Yunancada “iyi” anlamına gelen “eu [εὐ]” sözcüğüyle Yunan dini geleneğinde insanların yaşantısı üzerinde  rol oynadığına inanılan tanrısal varlıkları ifade eden “daimōn [δαίμων] sözcüğünün bir araya gelmesinden oluşur. Bu kökene göre, sözcük iyi bir koruyucu ruha sahip olma ve böylelikle iyi bir yaşam sürme durumuna karşılık gelir. Sözcük zamanla bu dinsel çağrışımını yitirmiş, hem gündelik kullanımda, hem de felsefede genel anlamda iyi, övgüyü hak eden, arzu edilebilecek bir yaşam sürme durumunu tarif eder olmuştur. Gerek dinsel kökeni, gerekse zaman içinde kazandığı din-dışı ve felsefi anlamı düşünüldüğünde, eudaimonia’nın -günümüzde yaygın kabul gören mutluluk anlayışından farklı olarak- öznel ve değişken bir duygu durumunu değil, kişinin uzun vadeli nesnel varoluş durumunu tarif ettiği söylenebilir. Bu nedenle eudaimonia terimi, kendini iyi hissetmenin ve hayatından memnun olmanın yanı sıra iyi bir yaşam sürme, iyi özelliklere sahip olma, iyi davranışlar sergileme, potansiyellerini gerçekleştirme, hatta (bazı kullanımlarda) belli ölçüde talihli olma durumlarını içermektedir.

2-(Antikçağ Felsefesi’nde) Kirenaikler dışındaki tüm belli başlı Yunan Felsefe okulları, yukarıda sıralanan türden olumlu varoluş durumlarını insan yaşamının ve etiğin asli amacı olarak görmüş oldukları için, bugün eudaimoniacı olarak adlandırılmaktadır. Örneğin Platon erdemli yaşamla eudaimonia arasındaki örtüşmenin altını çizerek (Devlet, 580b-c; Gorgias 478e) açıkça eudaimoniacı bir yaklaşım sergilemiş, böylelikle ustası Sokrates’i takip etmiştir. Eserlerinde bu konudaki ilk sistemli tartışmaya yer vermiş olan Aristoteles ise etik alanındaki araştırmasına tüm insan eylemlerinin en üst amacının eudaimonia olduğu ön kabulüyle başlamıştır. Aristoteles, insanın ereğinin ya da onu diğer canlılardan ayırt eden asli özelliğinin akılcı eylemde bulunabilmek olduğunu kabul etmiş, bu tür eylemlerde bulunabilme becerisinin, yani erdemlerin yön verdiği bir yaşamın eudaimonia’nın en önemli koşulu olduğunu öne sürmüştür. Bununla birlikte Aristoteles erdemli yaşamın eudaimonia için tek başına yeterli olmadığının, asgari bedensel ve dışsal koşulların yanı sıra talihin de kişiye bu imkânı tanıması gerektiğinin altını çizmiştir. Buna karşılık Stoacılar, erdemli yaşamın eudaimonia ile bire bir örtüştüğünü, yani erdemin eudaimonia için yeterli olduğunu savunarak Aristoteles’ten bir adım öteye gitmişlerdir. Epikuros ise, eudaimonia’yı etik yaşamın en üstün amacı olarak görmek konusunda diğerlerini takip etmekle birlikte, gerek içeriğini gerekse erdemle ilişkisini belirleme açısından diğerlerinden farklı konumlanmıştır. Epikuros’a göre eudaimonia bir tür hazdan (istikrarlı acı yokluğunun mümkün kıldığı ruh dinginliğinden) başka bir şey olamaz. Böyle bir ruh dinginliğine kavuşmanın en etkin yolu da erdemli yaşamdır.

3-(Ortaçağ düşüncesinde) Bu dört hakim okulda görülen eudaimoniacı yaklaşım sadece Geç Antikçağ dönemindeki çoktanrıcı filozofları değil, Ortaçağ dönemindeki birçok tektanrıcı filozof ve ilahiyatçıyı da etkilemiştir. Bununla birlikte, İbrahimi geleneklerdeki ortak Tanrı anlayışının kendine has özelliklerinden dolayı, eudaimonia’dakine benzer bir ideal mutluluk hali genellikle insanın kendi çabasıyla dünyevi hayatta elde ettiği bir durum değil, ancak Tanrı’nın tasarrufu ve desteğiyle ebedi yaşamda erişebileceği bir durum olarak görülmüştür. Ayrıca İbrahimi dini geleneklerde merkezi bir konuma sahip olan yasa fikrinin ahlak anlayışını önemli ölçüde şekillendirdiği, bu nedenle Antikçağ filozoflarından devralınan erdem ve eudaimonia merkezli yaklaşımla kural merkezli bir ahlak anlayışı arasında bir tür gerilimin ortaya çıktığı söylenebilir.  

4-(Modern Felsefe’de) Modern dönemde hem söz konusu kural merkezli yaklaşım etkisini sürdürmüş, hem de evrenin ve insanın ele alınışında Aristotelesçi ereksel yaklaşım büyük oranda terk edilmiştir. Bu koşullar eudaimoniacı yaklaşımın nispeten geri planda kalmasına yol açmıştır. Nitekim modern dönemin en kapsamlı ahlak sistemini kurmuş olan Immanuel Kant, insandaki mutluluk eğiliminin hayati önemini kabul etmekle beraber ahlakın temelini herhangi bir mutluluk anlayışına başvurarak açıklamayı kesin bir şekilde reddetmiş, böylelikle bu eğilimi güçlendirmiştir.

5-(19.yy düşüncesinde) 19. yüzyıldan itibaren büyük yaygınlık gösteren faydacı yaklaşım ise, her ne kadar mutluluğu ahlaki eylemlerin nihai amacı olarak görmüş olsa da, genellikle eudaimoniacı olarak kabul edilmez. Zira faydacılar, Antik Yunan’daki okullardan farklı olarak mutluluğu genel bir yaşam biçimi yerine değişken bir duygu durumu olarak tarif etmiş, mutluluğa herhangi bir etik içerik yüklememişlerdir.

6-(Çağdaş Felsefe’de)20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle Antik felsefenin eylem, erdem ve mutluluk anlayışlarından ilham alan Hannah Arendt, Alasdair MacIntyre, Martha C. Nussbaum gibi filozoflar eudaimonia fikrinin günümüze yönelik açılımları üzerine yoğun olarak düşünmüş, eudaimoniacılığın etik ve siyasi tartışmalarda güncellik kazanmasına yol açmışlardır.  

KAYNAKÇA

Annas, Julia. The Morality of Happiness. Oxford: Oxford University Press, 1993.

Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. Çeviren Saffet Babür. İstanbul: Bilgesu Yayınları, 2020.

Cooper, John M. Pursuits of Wisdom. Six Ways of Life in Ancient Philosophy from Socrates to Plotinus. New Jersey: Princeton University Press, 2012.

Taylor, C.C.W. “Eudaimonia”. Routledge Encyclopedia of Philosophy içinde. Hazırlayan Edward Craig. New York: Routledge, 1998.

Yazar : Kerem EKSEN (İTÜ)