ataraksia

[Yun. ἀτᾰραξία] [Lat. tranquillitas] [Alm. ve Fr. Ataraxie] [İng. freedom from disturbance] [Tr. Alt. sarsılmazlık ] [Es. T. itminan-ı nefs ]

Köken itibariyle Eski Yunanca “düzeni bozmak, karışıklığa yol açmak, sarsmak, alt üst etmek; zihnen kargaşaya sürüklenmek, dalgalanmak, sarsılmak, alt üst olmak” gibi anlamlara gelen τᾰράσσω (tarassō) fiili ile önüne geldiği kelimelere olumsuz bir anlam katan ἀ- (a-) ön ekinin birleşmesiyle oluşan ἀτᾰραξία (ataraksia), “zihnen alt üst olmama veya sarsılmama hali, yani sarsılmazlık, dinginlik, sakinlik, sükûnet, zihinsel kargaşa ve çalkantılardan azade olma” demektir. Bu temel anlamlarıyla da, antikçağda özellikle ahlak felsefesi alanında kullanılan anahtar kavramlardan biri olmuştur.

Ataraksia kavramı felsefi metinlerde ilk defa Demokritos’a atfedilen fragmanlarda karşımıza çıkar. Stobaeus’un aktarımına göre Demokritos, insanın nihai amacı olarak değerlendirilen ve Yunancada εὐδαιμονία (eudaimonia) olarak ifade edilen mutluluğu, bir dinginlik ve sarsılmazlık hali olarak ataraksia’yla bir tutmaktadır (DK 167A = Stobaeus, Anthologium 2.7.3i).  Demokritos’un doğa anlayışını kendisine temel alan Epikuros da mutlu yaşamın nihai amacı olarak gördüğü hazzı (hēdonē) ataraksia’yla özdeş saymaktadır. Çünkü insan, ona göre, doğası gereği iyi şeylere yönelme ve kötü şeylerden sakınma eğilimindedir, başka deyişle insan, doğal olarak “iyi” saydığı hazza yönelir; kötü saydığı acıdan sakınır. İnsanın yöneldiği bu haz, zihnini bulandıran, ruhsal kargaşalara sürükleyen durumlardan azade olması anlamına gelir. Dolayısıyla da onu mutluluğa eriştiren yegâne kaynaktır (Diogenes Laertios, 10.131-132).

Stoacılar ise, Ataraksia kavramını doğrudan doğruya kullanmasalar da, ifade ettiği anlamı kendi felsefi öğretilerinde ön plana çıkarırlar. Onlara göre, başa gelen felaketler ve olaylar karşısında hissedilen duygu durumları, insanı çalkantıya sürükler, sağlıklı düşünemez hale getirir. Dolayısıyla kişinin sakin, dingin ve mutlu, kısacası bilgece bir yaşam sürmesine mâni olur. Bu durumdan kurtulmak, ancak maruz kalınan duygu durumlarını (pathē) kökünden tümüyle söküp atmakla, yani zihni bulandıran duygulardan azade olmakla (apatheia) mümkündür (Diogenes Laertios, 7.117).

Ataraksia kavramını kullanan bir diğer önemli düşünce okulu Şüphecilerdir. Kesin bilginin mümkün olmadığını ileri süren Şüphecilere göre, mutluluğu hedef olarak belirleyen insanın, kendisine şu üç temel soruyu sorması gerekir:

1- Şeylerin (pragmata) doğası nedir?

2- Şeyler karşısında nasıl bir tavır takınmak gerekir?

3- Şeyler karşısında takınılan tavır, nasıl bir sonuç doğuracaktır?

Şüpheciliğin kurucusu sayılan Pyrrhon’a göre, “şeyler” ölçülemezdir ve ayırt edici özelliğe sahip değildir. Dolayısıyla ne duyularımız (aisthēsis) ne de kanaatlerimiz (doksa) bize şeyler hakkında doğru veya yanlış bilgi vermez. O nedenle şeylerin ne olduğuna ilişkin herhangi bir yargıda bulunulmamalı, herhangi bir kanaate de sahip olunmamalıdır. Sonuç olarak, böyle bir tavır benimseyen kişi, şeyler hakkında kesin bir ifadede bulunamaz (aphasia). Böylece zihinsel karmaşadan da arınmış (ataraksia) bir yaşam sürer (Eusebius, 14.18.1-5).

KAYNAKÇA

Diels, H., W. Kranz (ed.) (1956). Die Fragmente der Vorsokratiker, Zweiter Band, Berlin: Weidmannsche Verlagsbuchhandlung.

Long, A.A., D.N. Sedley (1987). Hellenistic Philosophers, vol. 1, Cambridge: Cambridge University Press.

Long, A.A., D.N. Sedley (1998).  Hellenistic Philosophers, vol. 2, Cambridge: Cambridge University Press.

Hicks, R.D. (tr.) (1925). Diogenes Laertius. Lives of Eminent Philosophers, vol. 2, Loeb Classical Library, Cambridge, MA: Harvard University Press.

Yazar : Cana VİLKEN ÇORAKLI (İstanbul Üniversitesi)