beden

[İng. body] [Fr. corps] [Alm. Leib] [Lat. corpus]

1.(Genel Tanımı) Beden, canlı varlıkların maddi yönünü ifade eder. Bu yön onun bütün istek ve arzularını belirleyen somut şeydir. Felsefe tarihine baktığımızda beden daima ruh dolayımıyla anlaşılmaya çalışılan bir konu olmuştur. Dolayısıyla beden kavramı ele alınırken ruhtan hangi yönleriyle ayrışan veya birleşen bir şey olduğunu belirlemek bedeni anlamak açısından önemli olmaktadır.

2.(Platon’da) Beden, idealar ve görünüşler dünyası arasındaki ayrım ile ele alınır. Ona göre, ruh idealar dünyasına aittir. Ölümsüz ve ebedidir. Ancak görünüşler dünyasına inmiştir. Fakat bu dünyada saf bir şekilde bulunmaz. Bunun yerine görünüşler dünyasına ait olan beden içerisinde kendisini var eder. Bu durum ideler dünyasından olan ruhun ezeli ve ebediliğinden bir şey kaybetmesine sebep olmasa da bir beden içerisinde kendisine yer bulmasını zorunlu kılar.

Platon’da ruh şekil verip yönetendir. Beden ise tam tersi olarak şekil verilip yönetilendir. Bu yüzden ruh aktif, beden ise pasif olarak kabul edilir. Ancak beden her ne kadar pasif olsa da çeşitli doğal arzuları bulunmaktadır. Arzular, dürtüler aracılığıyla ruhun akılsal yönüyle çatışmaya girerler. Fakat aklın bedenin bu arzuları üzerinde baskın hale gelmesi, kişide bir denge oluşturarak aralarında bir uyumun ortaya çıkmasını sağlar.

3.(Aristoteles’te) Platon’un ayrımına karşı çıkarak ruhu bütünüyle bedenin bir etkinliği ve ilkesi olarak görür. Ona göre ruh yaşayan bir varlığın formudur. Bu form, bir töz olması dolayısıyla da potansiyel olarak bir yaşama sahiptir. Dolayısıyla ruh aslında bedenin bir aktivitesidir, biçimleyici ilkesidir. Bu anlamda Aristoteles ruhu bütünüyle bedenden ayıran anlayışı eleştirerek ruhun maddi olandan yani bedenden koparılarak açıklanmasının mümkün olamayacağını ifade etmektedir.

4.(Descartes’ta) Descartes tüm varlığı genel anlamda iki ayrı töze indirger: Düşünen ve yer kaplayan. Dış dünyada gördüğümüz her türlü şey sadece yer kaplayandır. Maddi unsurlarıyla birlikte ele alınabilecek bir şeydir. Ancak söz konusu insan olduğunda onun maddi yönü olmasının yanında bir de düşünme özelliği vardır. Bu yüzden Descartes insanı bir ruha sahip olması yönüyle düşünen ve bir bedene sahip olması yönüyle de yer kaplayan bir niteliğe haiz olarak niteler. Dolayısıyla ona göre insanın, dış dünyada gördüğümüz şeylerden farklı olarak hem bir ruha hem de bir bedene sahip olması dolayısıyla iki ayrı tözü bulunur. Descartes’ın bu ayrımının temelde birçok açıdan önemli sonuçları olsa da özellikle bedeni yalnızca yer kaplayan bir tözle ele alması bedenin bütünüyle bir nesneye indirgendiği sonucunu doğurmaktadır.

5.(Spinoza’da) Descartes’in dualist töz anlayışına en büyük karşı çıkış Spinoza’dan gelmektedir. Ona göre tek bir töz vardır. Bu töz de hem düşünen hem de yer kaplayan özelliği kendi içerisinde taşır. Bu belirlenim ile Spinoza ruh ve bedeni aynı şeyin iki farklı görünümü olarak ele almaktadır. Ona göre, insan ruhunu teşkil eden fikrin objesi daima cisim (beden) olmuştur. Bu yüzden bedene yönelik herhangi bir fiziksel etkiye bağlı olarak bir zihinsel durumun ortaya çıkması mümkündür. Böylece bu durum bize bedenin gücünü bilmenin kişinin eylemleri, doğal hakkı ve neler yapıp yapamayacağı konusunda bir belirlenimde bulunmamızı sağlamaktadır. 

6.(Hobbes’ta) Ruhu ve bedeni nitelik olarak birbirinden ayırmaz. Bu ayrımı yapmaması da özellikle Doğa Durumu’nda kendini gösterir. Ona göre doğa durumu kişinin bütünüyle bedensel arzularına göre hareket ettiği bir dönem olmuştur. Ancak arzular üzerinde herhangi bir baskılayıcı veya kontrol edici güç olmadığı için bu durum herkesin herkese karşı fiziksel (bedensel) bir güç kullanmasına sebep olacağı bir durumu ortaya çıkarmıştır. Bir kargaşaya yol açan bu durum, Hobbes’a göre, ölüm korkusu ve rahat bir yaşam sürdürme isteği ile insanların pragmatik bir şekilde davranmalarını sağlayarak bedenin istek ve arzuları ile hareket etmek yerine doğa durumunu bırakıp aklın ve muhakemenin buyurduğu şekilde yaşamlarını sağlayacak bir sözleşme çerçevesinde bir araya gelmelerinin yolunu açmıştır. 

7.(Merleau-Ponty’de) Bedenin bir nesne şeklinde ele alınmasına karşı çıkar. Beden, fizyolojik açıdan ele alınabilecek bir nesnedir ya da mekanizma değildir. Böyle ele alınması bedenin bütünüyle basit bir şeye indirgenmesine sebep olur. Bir nesnenin parçaları arasında mekanik bir ilişki vardır. Bu ilişki o parçaların herbirini ayrı ayrı ele almamızı sağlar. Oysa bedenin herbir parçası bir diğer parçasıyla orijinal bir şekilde bağlıdır. Dolayısıyla beden bir bütündür. Bu anlamıyla Ponty’e göre insan, bir yönüyle düşünen bedensel ben bir diğer yönüyle de düşünen öznedir.

KAYNAKÇA:

Akay, Ali, Tekil Düşünce, 3.Baskı, İstanbul: Bağlam Yayınları. 2004.

Aristoteles, Ruh Üzerine, Çeviren Zeki Özcan, Ankara: Birleşik Yayınevi, 2011.

Cogito 88 Üç Aylık Düşünce Dergisi 2017/Maurice Merleau- Ponty

Deleuze, Gilles, Spinoza Pratik Felsefe, Çeviren Ulus Baker ve AlberNahum, İstanbul: Norgunk Yayınları, 2011.

Descartes, Rene, Söylem Kurallar Meditasyonlar, Çeviren Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi, 2013.

Direk, Zeynep, Dünyanın Teni Merleau-Ponty Felsefesi Üzerine İncelemeler, İstanbul: Metis Yayınevi, 2017.

Ergün, Reyda ve Akal, Cemal Bâli, Kimlik Bedenin Hapishanesidir Spinoza Üzerine Yazılar ve Söyleşiler, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011.

Hobbes, Thomas, Leviathan, Çeviren Semih Lim, İstanbul: Yapı Kredi Yayınevi, 2005.

Işık, Ergüden,  Beden ve Toplum Kuramı, İstanbul: Bağlam Yayınları. 1998.

Platon, Phaidon ve Menon, Çeviren Ahmet Cevizci, İstanbul: Gündoğan Yayınevi, 2011.

Ponty, Maurice Merleau,  Algının Fenomenolojisi, Çeviren Emine Sarıkartal ve Eylem Hacımuratoğlu, İstanbul: İthali Yayınevi, 2017.

Spinoza, Benedictus, Ethica, Çeviren Çiğdem Düşüşken, İstanbul: Alfa Yayınevi, 2023.

Yazar : Mehmet Şirin ÇAĞMAR (Dr.)