Cassirer, Ernst

Ernst Cassirer, kültürel değerleri yorumlaması ve analiz etmesiyle hatırlanan 20.yy Alman Yahudi filozofu, eğitimcisi ve üretken bir yazardır.

Hayatı. Cassirer, 28 Temmuz 1874'te Almanya'nın Breslau kentinde (şimdiki Wroclaw, Polonya) varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Cassirer, 1892 yılında Berlin Üniversitesi'ne girdi. 1894'te Georg Simmel'den Kant üzerine bir ders aldı ve Simmel ona özellikle Yeni-Kantçı Marburg Okulu’nun kurucusu Hermann Cohen'in Kant üzerine yazılarını tavsiye etti. Simmel'den Cohen'in yazılarını öğrenen Cassirer hemen Marburg'da Cohen ile çalışmaya karar verdi. Marburg'da 1896'dan 1899'a kadar çalıştı ve doktora çalışmasını Descartes'ın Matematiksel ve Doğal Bilimsel Bilgi Analizi üzerine bir tezle tamamladı. Cassirer 1903'te Berlin'e döndükten sonra, Rönesans'tan Kant'a kadar modern felsefe ve bilimin gelişimine dair anıtsal yorumunu hazırlarken bu temaları daha da geliştirdi.

1919'da Cassirer'e yeni kurulan Frankfurt ve Hamburg üniversitelerinde profesörlük teklif edildi. 1919'dan  Almanya'dan göç ettiği 1933'e kadar Hamburg'da ders verdi. Bu yıllarda Cassirer, Marburg Okulu'nun Yeni-Kantçılığının ötesinde temel bir çığır açan düşünce biçimlerini ("sembolik biçimler") tek bir felsefi vizyon içinde birleştirmeye yönelik kendi özgün girişimini ifade eden üç ciltlik Die Philosophie der symbolischen Formen’i (Sembolik Formlar Felsefesi) tamamladı. Cassirer, 1929-30 yıllarında Almanya'da üniversitenin ilk Yahudi rektörü olarak görev yaptı. Cassirer, 1929 baharında İsviçre'nin Davos kentinde Heidegger ile ünlü bir tartışmaya katıldı; Heidegger burada açıkça Cohen'in Yeni-Kantçılığını felsefi bir hedef olarak aldı ve Kant felsefesinin paralel bir yorumu kisvesi altında kendi radikal yeni "Dasein'ın varoluşsal analitiği" anlayışını savundu. Cassirer ise sembolik formlar felsefesinde kendi yeni Kantçı anlayışını- Heidegger'in insanın sonluluğunun kaçınılmazlığı konusundaki ısrarına karşı- hem ahlaki deneyimde hem de matematiksel doğa biliminde ortaya çıkan gerçekten nesnel olarak geçerli, zorunlu ve ebedi hakikatlere başvurarak savundu.

Cassirer, bu dönemde göç eden pek çok Alman gibi sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşti. Yale'de 1941'den 1944'e kadar ve Columbia'da 1944-45 yıllarında ders verdi. Bu yıllarda İngilizce olarak iki kitap yayımladı; bunlardan ilki olan An Essay on Man, sembolik formlar felsefesine (ve dolayısıyla Cassirer'in kendine özgü felsefi perspektifine) bir bütün olarak kısa bir giriş niteliği taşırken, ikincisi olan The Myth of the State, Cassirer'in mitik düşünce anlayışı temelinde faşizmin yükselişine dair bir açıklama sunar. Düşünür, 13 Nisan 1945'te New York sokaklarında yürürken geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata gözlerini yummuştur.

Cassirer’in kaleme aldığı en önemli eserleri olarak Substanzbegriff und Funktionsbegriff (Madde ve İşlev), Die Philosophie der symbolischen Formen (Sembolik Formlar Felsefesi), Sprache und Mythos (Dil ve Mit), Die Philosophie der Aufklärung (Aydınlanma Felsefesi), An Essay on Man (İnsan Üzerine Bir Deneme) ve The Myth of the State (Devlet Efsanesi) sayılabilir.

Felsefesi. Cassirer'in felsefesi, esas olarak Immanuel Kant'ın çalışmalarına dayanır ve bu filozofun, insanların doğal dünyaya dair izlenimlerini yapılandırmak için kavramları kullanma biçimlerine ilişkin temel ilkelerini genişletir. Kant'ın zamanından bu yana bilimsel ve kültürel görüşler önemli ölçüde değiştiği için Cassirer, Kantçı doktrinleri daha geniş bir insan deneyimi yelpazesini kapsayacak şekilde revize etme ihtiyacı hissetmiştir. Sembolik Formlar Felsefesi adlı 3 ciltlik temel eserinde, insan kültürünün her tezahürünün altında yatan zihinsel imgeleri ve zihnin işlevlerini incelemiştir.

Sembolik formlar felsefesinin karakteristiği, "daha yüksek" ve daha sofistike kültürel formların altında yatan daha "ilkel" dünya sunumu formlarına yönelik doğal dilde ifade edilen dünyanın sıradan algısal farkındalığına ve her şeyden önce en ilkel düzeyde yatan mitik dünya görüşüne yönelik bir endişedir. Cassirer'e göre, "sembolik anlamın" bu daha ilkel tezahürleri hem Marburg Okulu yeni-Kantçılığı hem de Kant'ın orijinal felsefi anlayışıyla oldukça uyumsuz olan bağımsız bir statüye ve temel bir role sahiptir. Semboller olmaksızın ne kendi kendimizi ne de çevremizi saran dünyayı anlayabileceğimizi ya da tanımlayabileceğimizi ileri süren Cassirer’in kuramı modern kültür felsefesinin en önemli temel taşlarından birini oluşturmuştur.

Mitik düşünceden din ve sanat gelişir; doğal dilden teorik bilim gelişir. Cassirer, tam da burada Kantçı ve yeni-Kantçı geleneğin dışında yer alan "romantik" felsefi eğilimlere başvurur, bilinçli bir şekilde Hegel'den türetilen tarihsel bir diyalektik kullanır ve Wilhelm Dilthey, Henri Bergson, Max Scheler ve Georg Simmel'in çağdaş yaşam felsefelerinin yanı sıra Heidegger'in felsefesiyle de hesaplaşır.

Sembolik Formlar Felsefesi bir bütün olarak ve derinlemesine incelendiğinde, onun sadece kültür felsefesi içermediği, dil ve bilim felsefesine, kavram teorisinden bilinç çözümlemesine kadar geniş bir yelpazeye yayılan problem alanıyla ilgili olduğu görülür. Ona göre evrensel fenomenoloji, insan dünyası ve eserlerinin tarihselliğini ihmal etmeden, ama sırf tarihsel boyuta da takılı kalmadan, insan kültürünün gelişim sürecini ortaya koyabilir. Böylece felsefenin ilk çağlarındaki birlik idesi, kadim bilgeliğin bütüncül gerçeklik kavrayışı modern çağlarda da gerçekleştirilebilecektir. Bu düşünüş biçimiyle ortaya koyduğu felsefesinden hareketle Cassirer, geniş bilgi ve kavrayış sahibi, konulara tam hâkim olan bir yorumcu, felsefî geleneğin koruyucusu, -Habermas’ın deyimiyle- ‘yüzyılın en son bilginlerinden biri’ olarak nitelendirilebilir.

Cassirer’e göre “İnsan, yeni bir ifade tarzını, simgesel ifadeyi keşfetmiştir. Bu, onun tüm kültürel faaliyetlerindeki, efsane ve şiir, dil, sanat, din ve bilimdeki ortak özelliğidir.” Cassirer öncelikle insan nedir, sorusunu sorar. İnsanın sürekli olarak kendisini araştıran, varoluşunun her anında varoluşun koşullarını incelemesi ve denetlemesi gereken bir yaratık olduğu öne sürülüyor. İnsan yaşamının gerçek değeri, bu dikkatli denetlemede, bu insan yaşamına karşı olan eleştirel tutumda bulunur. İnsan, bu temel yetisi, yani kendine ve başkalarına yanıt verebilme yetisi ile ‘sorumlu’ bir varlık, bir ahlaksal özne olur. Ona göre kendi kendisiyle, Tanrı’sıyla uyum içinde yaşayan insan, evrenle de uyum içindedir. Çünkü evrensel düzen de kişisel düzen de ortak bir temel ilkenin ayrı anlatım ve dışlaşmalarından başka bir şey değildir. İnsan doğal eleştiri, yargılama ve algılama gücünü kanıtlar ve kendisiyle evren arasındaki ilişkide öncü rolünü evrenin değil, kendisinin gördüğünü kavrar.

Cassirer’e göre Tanrı, eğer canlı cansız her şeyin yaratıcısı ise, bu elbette bizim duyu eşiğimizin üzerinde, akıl ölçülerimizin dışında kalan bir varlık olacaktır. Bir insanın gördüğü, kavradığı, anladığı ve ihata ettiği bir varlığın evrenin yaratıcısı olmasını beklemek de uygun bir yaklaşım olamaz. Ortaçağ Hıristiyan düşünürlerinin, Tanrı’nın akledilemezliği konusunda çok daha köktenci ve katı tezler ileri sürdüklerini belirten Cassirer, bunların içinde Tertullianus (160-230)’un Credo quia absurdum (saçma olduğu için inanıyorum) ifadesine dikkat çeker.

Din bize, ‘düşüş’ten önceki ve sonraki olmak üzere, iki insan bulunduğunu gösterir. İnsan en yüksek gaye için gönderildi, fakat hatasından dolayı bu hakkı kaybetti. Düşüşle birlikte gücünü kaybetti, onun aklı ve iradesi tahrif edildi. Cassirer’e göre klasik ‘kendini bil’ kaidesi, Sokrates, Epiktetos ve Marcus Aurelius’un anladığı felsefi anlamda anlaşıldığında sadece etkisiz değil, aynı zamanda aldatıcı ve hatalıdır da. İnsan kendine güvenip kendini dinleyemez. Daha yüksek ve gerçek bir sesi duymak için kendini susturması gerekir.

Ancak Cassirer’e göre, dinin naklettiği şey, insanın günahının ve düşüşünün karanlık ve kasvetli bir hikayesidir. O aklî izahı olmayan bir olguyu ilham eder. İnsanın günahının hesabını veremeyiz. Çünkü o, ne tabii bir sebebin sonucunda ortaya çıkar ne de herhangi bir tabii sebebin zorunluluğu ile meydana gelir. İnsanın kurtuluş probleminden de mesul tutulamayız, çünkü bu kurtuluş; İlahi inayetin anlaşılamayan kanununa dayanır. O ihtiyari olarak verilen ve ihtiyari olarak da kaldırılan bir durumdur. Onu hak eden ne insan fiili ne de insan meziyeti vardır. Bu yüzden din, asla insanın esrarını aydınlatma iddiasında değildir. O teyit eder ve bu esrara dayanır. Dinin bahsettiği Tanrı, bir Deus absconditus, gizlenmiş bir Tanrı’dır. İşte bu yüzden onun tasviri (teşbihi, imajı) olan insan, sırlardan başka bir şey olamaz. İnsan da bir homo absconditus (gizlenmiş insan) olarak varlığını sürdürür. Dinden aldığımız tek cevap, Tanrı’nın kendini gizleyen kendi iradesidir. Böylece Tanrı’nın gizlenen bir Tanrı olduğunu belirtmeyen dinler, gerçek din değildir. Ve bunun için bir sebep sunmayan bir din de öğretici değildir. Elbette hiçbir şey, bu öğretiden daha kaba bir şekilde bizi çarpmaz. Yine de tüm sırların en kavranılamazı olan bu esrar olmaksızın kendi kendimize kavranılamazlığımız sürer gider. Durumumuzun güçlüğü dipsiz gibi görünen bu uçurumun bükümlerinde ve dönüşlerinde saklıdır; bu sırrın insan için kazanılamaz oluşundan çok, insanın bu sır olmadan daha güç anlaşılmasındadır.

KAYNAKÇA

Cassirer, Ernst, Sembolik Formlar Felsefesi II, Mitik Düşünme, Çev. Milay Köktürk, Hece Yay., Ankara, 2005

Cassirer, Ernst. İnsan Üstüne Bir Deneme, Çev. Necla Arat, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 1997

Friedman, Michael. “Ernst Cassirer”. The Stanford Encyclopedia of Philosophy, Ed. Edward N. Zalta, Uri Nodelman. https://plato.stanford.edu/entries/cassirer/ çevrimiçi 30 Temmuz 2023.

Köktürk, Milay. “Ernst Cassirer”, 1900’den Günümüze Büyük Düşünürler, C. III., Etik Yayınları, İstanbul, 2010

Köktürk, Milay. “Ernst Cassirer”, Felsefe Ansiklopedisi, C. III., ed. Ahmet Cevizci, Etik Yay., İstanbul, 2003

Yazar : Feyza DEMİR ÇİÇEK (Necmettin Erbakan Üniversitesi)