çokkültürcülük
[Alm. Multikulturalismus] [Fr. multiculturalisme] [İng. multiculturalism]
Bu kavram farklı kimliklerin bir arada yaşamasına, toplum içindeki etnik ve kültürel çeşitliliğin tanınması, korunması, hatta desteklenmesine dair bir görüşü ve düşünce akımını dile getirir. Kimlik, azınlık, tanınma kavramlarıyla ortak bir anlam alanı oluşturur ve her ne kadar aralarındaki fark dikkate değer olsa da cemaatçilik (İng. communitarianism) kavramıyla yakın bir temas içindedir. Kavramın Avrupa dillerindeki karşılığı dilimize hem çokkültürlülük hem de çokkültürcülük olarak çevrilebilmektedir ve iki terim arasındaki ayrım teoriler arasındaki önemli nüansları belirlemek açısından önemlidir. Çokkültürcülük düşüncesi, ulus-devletlerin toplumsal bütünleşmeyi sağlamak anlamında güçlü oldukları dönemlere özgü olan tolerans fikrinden belirgin biçimde ayrılırken, ulus-devletlerin hem yerel talepler hem de yükselen küreselcilik ve kozmopolitizm karşısında zayıflamaya başladığı bir dönemde bireylerin ve toplulukların tanınma mücadelelerine paralel olarak ön plana çıkar.
Kavramın doğuşu. Çokkültürcülük 1960’lı yıllarda Kanada’nın Quebec bölgesinde nüfusun büyük bir yüzdesi tarafından konuşulan Fransızcanın lehine bölgenin çift dilliğinin korunması talepleri ve mücadeleleri etrafında siyaset sahnesindeki yerini almıştır. O yıllardan itibaren, dünyanın farklı bölgelerindeki ayrılıkçı hareketler, giderek artan göç dinamikleri ve buna bağlı olarak toplumların kültürel, etnik, dilsel ve dinsel olarak çeşitlenen yapısı ve sorunları üzerine düşünmenin merkezi bir kavramı haline gelmiştir. Ne var ki, toplum teorilerindeki kullanımına bakıldığında, kavramın belirgin biçimde farklı hatta kimi zaman birbiriyle çatışan anlamlarda kullanıldığı, tek bir tanıma sıkıştırılmasının mümkün olmadığı görülür. Çokkültürcü teoriler arasındaki farklılıklar, genel olarak bu teorilerin liberal ve cemaatçi bakış açılarına olan mesafeleri ve bireysel haklar ve kolektif haklar arasında tesis ettikleri ilişki üzerinden değerlendirilir.
Çokkültürcülüğün önde gelen temsilcileri. Çokkültürcülüğün siyaset felsefesi alanındaki çağdaş tartışmaların önemli bir odağına dönüşmesi, bu akımın önde gelen düşünürleri Charles Taylor, William Kymlicka ve Bhikhu Parekh’in düşünceleri aracılığıyla gerçekleşmiştir.
Charles Taylor. Diğer çokkültürcülük teorilerinden farklı olarak Taylor’ın teorisi, modern benliğin oluşumu üzerine derinlikli bir düşünüm üzerinde temellenir. Benliğin Kaynakları: Modern Kimliğin İnşası (Sources of the Self: The Making of The Modern Identity) adlı eseri çağdaş siyaset felsefesinin yapı taşlarından birini oluşturan Kanadalı düşünüre göre, bireysel kimlik kendini diyalojik olarak inşa eder. Bunun anlamı öznenin her zaman bir cemaat içinde köklendiği, tarihsel, moral, kültürel bir aidiyet içinde kendini var ettiği ve gerçekleştirdiğidir. İnsan eylemi zorunlu olarak bir cemaat içinde yerleşmiş olan iyi anlayışlarına gönderme yapar. Alman romantizminden etkilenen düşünür için bireyin aidiyet ilişkisi kurduğu kimliğin/cemaatin toplum tarafından tanınması hem bireysel gelişimin hem toplumsal dönüşümün koşuludur. Liberalizmin kendisi de konumlu ve bir bağlama yaslanan bir düşünce olduğundan, onun tarafsızlık ilkesinin gerçek dünyada bir karşılığı yoktur. Bu nedenle liberal, evrenselci eşitlik politikalarının, farklılıkları temel alan çokkültürcü politikalar ile tamamlanması gereklidir. Taylor, liberal toplum yapısı karşısında cemaatçi düzeni savunmayı amaçlamaz, bu nedenle onun çokkültürcü teorisinin cemaatçi düşünceyle sınırlı anlamda kesiştiğini belirtmek gerekir. Düşünür kimliklerin karşılıklı etkileşim yoluyla değişime açık olduklarını ve “ufukların kaynaşması” olarak düşündüğü kültürlerin karşılaşmalarının ve birbirlerini dönüştürmelerinin ancak eşitlik ilkesi temelinde mümkün olacağını belirtir. Taylor’ın her bir kültürün taşıdığı değerin kabul edilmesi ve kültürlere var olmayı sürdürebilme hakkının tanınmasına ilişkin tezleri, bireysel özerklik ilkesiyle çelişeceği gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Will Kymlicka. Kymlicka’nın çokkültürcülük anlayışı, liberal tarafsızlık ilkesinin kültürlerin taşıdığı değerlerin tanınması ve korunması yönünde genişletilmesini içerir. Kymlicka’nın görüşüne göre kültürel aidiyetlerin tanınması ve korunması liberal bireyselci ideallerin gerçekleştirilebilmesinin koşuludur. Düşünürün bireyselci çokkültürcülük perspektifi, yurttaşların özerk varoluşlarını gerçekleştirmeleri için eşit imkanlardan yararlanmaları amacıyla, liberalizmin azınlıkların haklarına ilişkin bir teoriyle tamamlanmasını gerektirir. Liberal demokrasinin çokkültürlü bir biçimini öneren bu perspektif içinde kolektif haklar, Taylor’ın savunduğu bir kültürün varlığını sürdürebilme hakkında olduğu gibi cemaatlere ya da gruplara değil, bireylere ilişkin haklardır, dolayısıyla bireysel hakların altında yer alırlar. Kymlicka bu azınlık haklarının bireysel özgürlük ve kişisel özerklik karşısında bir baskı unsuru oluşturmamaları için, azınlık haklarının “dahili baskılar” değil, “harici korumalar” olarak anlaşılması gerektiğini savunur. “Bu haklar bir azınlığın üyelerinin daha geniş bir toplumun harici kararlarına karşı hassas oluşlarının kapsamını daraltmayı amaç edinir ve azınlığın temel dahili sivil ve siyasi özgürlükleri bastırmasına müsaade etmeyi amaçlamaz”. Düşünür, Multicultural Citizenship: A Liberal Theory of Minority Rights (Çok Kültürlü Yurttaşlık: Azınlık Haklarının Liberal Teorisi) adlı eserinde, kolektif haklardan yararlanabilecek farklı cemaatler arasında bir ayrım yapmış ve haklar arasında bir hiyerarşi tesis etmiştir.
Bhikhu Parekh. Hindistan kökenli İngiliz akademisyen Bhikhu Parekh’in çokkültürcü yaklaşımı, Avrupa merkezci modernlik anlayışı ve ahlaki bir monizme sıkışmış olan liberal düşünce karşısında Batı tarihinin postkoloniyal bir okumasına dayanır. Parekh’in düşüncesine göre, yurttaşlar arasındaki etnisite, dil ve inanca dayalı farkların, dolayısıyla ulusların çoğulcu yapısının devlet tarafından güvence altına alınması gerekmektedir. Isaiah Berlin’in düşüncelerinden etkilenen düşünür, Rethinking Multiculturalism: Cultural Diversity and Political Theory (Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek: Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori) adlı eserinde Batı etnomerkezciliğini ve Batı düşünce geleneğinin tikel bir “iyi” anlayışı etrafında tesis ettiği evrensellik anlayışını eleştirir. Liberalizmin kendisi de coğrafi, tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiş bir değerler bütünüdür ve “çokkültürlü bir toplum için entelektüel anlamda tutarlı ve ahlaki olarak kabul edilebilir bir teorik zemin” oluşturamaz. Parekh, farklı kültürlerin biricikliğinin, zenginliğinin korunmasını savunurken, karşılıklı olarak birbirlerini dönüştüren, düzelten ve tamamlayan kültürlerin arasındaki etkileşimin önemine de vurgu yapar. Kymlicka’nın düşüncesinde bireysel özerkliğe tanınmış olan önceliği eleştiren Parekh’in düşüncesinde cemaatçi bakış açısının daha baskın oluşu dikkat çekicidir.
KAYNAKÇA
May, Paul (2016), Philosophies du multiculturalisme, Presses de Sciences Po, Paris.
Taylor, Charles (2012) Benliğin Kaynakları -Modern Kimliğin İnşası, çev. S.A. Baş ve B. Baş, Küre Yayınları, İstanbul.
Kymlicka, Will (2015) Çok Kültürlü Yurttaşlık: Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, çev. A. Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Parekh, Bhikhu (2012) Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek: Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori, çev. B. Tanrıseven, Poenix Yayınları, Ankara.
Müftüoğlu, Aydın (2022), “Çokkültürlülük mü Çokkültürcülük mü?” Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 9 (1), 1-13.
Yazar : Zeynep SAVAŞÇIN (Galatasaray Üniversitesi)