etkin akıl

[Tr. Alt. faal akıl [Yun. nous poiêtikos / νοῦς ποιητικός ] [Lat. intellectus agens ] [İng. active mind / active intellect ] [Fr. intellect actif ] [Es. T. akl-ı faâl ] 

Aristoteles tarafından hiç kullanılmamış olsa da Aristoteles yorumcuları tarafından sık sık kullanılan ve Aristoteles psikolojisinin temel bir ayrımını ifade etmeyi sağlayan kavram.

Aristoteles Ruh Üzerine, III, 5’te, “her şey haline gelmesi”, her şeye dönüşebilecek olması bakımından akılla “her şeyi yapması”, her şeyi üretmesi bakımından aklı birbirinden ayırmış, bu ayrım Aristotelesçi gelenek içinde edilgin akılla (nous pathêtikos) etkin akıl arasındaki yerleşik ayrıma dönüşmüştür. Aristoteles, “etkin aklın” özü gereği etkinlik olduğunu, bu yüzden maddeden ayrılabilir olma, karışım içermeme ve hiçbir şeyden etkilenmeme özellikleri taşıdığını, üstelik maddeden ayrı haliyle ölümsüz ve ezeli-ebedi olduğunu söyler.

Tanımlamadaki zorluklar. Ruh Üzerine, III, 5 kısa, son derece yoğun ve belirsizliklerle dolu bir metindir. On altı satırdan ibaret bu metni yorumlayarak Aristoteles’in neden etkin akılla edilgin akıl arasında böyle bir ayrıma gittiği, bu iki akıl arasındaki ilişkileri nasıl ele aldığı konularında kesin sonuçlara ulaşmak zor görünmektedir. Yine de etkin akıl tartışması doğrudan ruhun ölümsüzlüğüyle ve Tanrının ruh üzerindeki etkisiyle ilgili olduğu ölçüde bu zor satırlar Aristoteles yorumcularının ilgi odağı olmuş, yüzyıllar boyunca tekrar tekrar yorumlanmıştır.

Etkin akılla ilgili tartışmaları anlayabilmek için bir yandan Aristoteles’in etkin akılla edilgin akıl arasında yaptığı ayrımın Ruh Üzerine’de yürüttüğü araştırmanın bütünü açısından nasıl bir işlev taşıdığını sorgulamamız, diğer yandan belli başlı yorumlama geleneklerinin güçlü ve zayıf noktalarını, farklarını ve ortaklıklarını dikkatle saptamamız gerekmektedir.

Etkin Aklın İşlevi ve Edilgin Akıldan Farkı. Aristoteles, Ruh Üzerine, III, 4’te, yani etkin akıldan söz ettiği bölümün hemen öncesinde düşünceyle algının birbirine benzediğine, düşünme süreciyle algılama sürecinin ortak bir yapı sergilediğine dikkat çeker. Algının ortaya çıkması algılanabilir olanla ruhun algılama gücüne sahip yanının karşılaşmasına, algı nesnesinin ruhun bu yanını etkilemesine bağlıdır. Benzer şekilde, düşünme de ruhun düşünme gücüne sahip yanının düşünülebilir olan tarafından etkilenmesine bağlıdır. Algı ve düşünce bu açıdan benzeşirler: Algıda da düşünmede de ruh alımlayıcı olmak, edilgin olmak zorundadır, algı ya da düşünce nesnesi tarafından etkilenmeye açık olmak zorundadır.

Öte yandan, algı nesnesinin algılanabilir olması bu nesnenin içinde belirdiği ortam tarafından koşullanmaktadır. Algılama algı nesnesinin ve algılama gücüne sahip ruhun yanı sıra üçüncü bir unsuru, algılamaya izin verecek ortamı da gerektirir. Örneğin, görme gibi bir etkinliğin gerçekleşmesi için, ruhumun görme gücüne sahip olması ve görülebilir şeylerle karşılaşması yeterli değildir, bunların yanı sıra görülebilir olanları görülebilir hale getiren bir ortamın da olması gereklidir. Bende görme yetisi olsa da karanlık bir odadaki nesneleri göremem. Görebilmek için ışığa ihtiyacım vardır, çünkü ışık görülebilir olana görülebilirliğini kazandırır, görme nesnelerinin saydam bir ortamda görülebilir olarak açığa çıkmalarını ve beni etkilemelerini sağlar. Aristoteles bu noktada da düşünmeyle algı arasında bir benzerlik olduğunu kabul eder. Düşünme de düşünce nesnesinin ve düşünme gücüne sahip ruhun yanı sıra üçüncü bir unsuru gerektirir: düşünülebilir olanın düşünülebilirliği içinde açığa çıkmasını ve ruhumu etkilemesini sağlayacak bir ortam, bir başka deyişle düşünce nesnelerini aydınlatacak bir tür zihinsel ışık. Aristoteles tam da bu sorunu çözmek için etkin akılla edilgin akıl arasında bir ayrıma gitme ihtiyacı duyar ve etkin aklı renklere görünürlük kazandıran ışığa benzetir (Ruh Üzerine, III, 5, 430a 15-17). “Her şey haline gelebilecek olan” edilgin akıl düşünülebilir olan şeylerden etkilenme gücüne sahiptir, ama düşüncenin ortaya çıkması için “her şeyi yapan” etkin aklın düşünce nesnelerini aydınlatması, onlara düşünülürlük kazandırması gerekir. Ruh Üzerine’de yürütülen araştırma bağlamında etkin aklın üstlendiği işlev budur.

Etkin Aklın Neliği ve İşleyişi Üzerine Yorumlar:

Aristoteles’in söyledikleri, etkin aklın işlevini anlamamızı sağlasa da etkin aklın tam olarak ne olduğu ve kendisine yüklenen işlevi nasıl gerçekleştirdiği konularında bize hiçbir ipucu sunmaz. Bu durum birbirlerinden son derece farklı yorumlama geleneklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

1) Etkin aklı Tanrıyla ya da en azından tanrısal bir unsurla bir tutan yorumlama geleneği: Aphrodisiaslı Aleksandros’a dek giden ve Ortaçağ İslam filozoflarının önemli bir kısmınca benimsenen bu geleneğe göre, etkin akıl insan ruhunun bir parçası değildir. İnsan aklı edilgindir ve düşünebilmek için, ışık benzetmesinin de ima ettiği gibi etkin bir aklın (Tanrının, tanrısal bir unsurun) dışarıdan düşünce nesnelerini aydınlatmasına gereksinim duyar. Aristoteles’in Metafizik’te Tanrı hakkında söyledikleriyle Ruh Üzerine’de etkin akıl hakkında söylediklerinin örtüşmesi, Hayvanların Üremesi’nde embriyonun oluşumu sırasında “sadece aklın dışarıdan geldiğini ve tanrısal olduğunu” (II, 3, 736b 27-28) belirtmesi bu yorum geleneğini destekler.

2) Etkin aklın insan ruhunun ölümsüz kısmı olduğunu savunan yorumlama geleneği: En büyük temsilcisini Thomas Aquinas’ta bulan bu geleneğe göre etkin akıl da edilgin akıl da insan ruhuna aittir. Her insan kendi etkin aklına sahiptir ve bu sayede ruhu ölümden sonra varlığını sürdürür. Aristoteles’e göre, düşüncenin bedensel bir organının olmaması da bu görüşü destekler. Bu yorumu kabul etmeyip etkin aklın insan ruhunun parçası olduğunu reddetmek insan ruhunun en önemli parçasının insana ait olmadığını söylemek anlamına gelecektir. Üstelik Aristoteles’in Ruh Üzerine’de insan ruhundan söz ederken bir anda konuyu değiştirip tanrısal akıldan söz etmeye başladığını varsaymak pek ikna edici görünmemektedir.

3) Etkin aklın ölümsüz olmadığını ve doğabilimsel çerçevede anlaşılabileceğini savunan yorumlama geleneği: Çağdaş Aristoteles yorumcuları arasında destek bulan bu görüşe göre etkin akıl ve edilgin akıl insan ruhunun bir ve aynı yetisinin iki farklı veçhesi ya da durumudur. Tam bilme durumunda düşünceyle düşünme nesnesi birbirine özdeş hale gelir ve edilgin akıldan etkin akla geçiş yapmış oluruz. Etkin akıl insan ruhunun ölümsüz parçası değil, etkinliğinin en üst derecesine ulaştığı durumdur. Bu yorum stratejisi Aristoteles’in Ruh Üzerine’de benimsediği genel doğalcı eğilimle ve ruhla bedenin aynı şey olduğu yönündeki monist yaklaşımla örtüşür, ama etkin aklın maddeden ayrılabilir, ölümsüz, ezeli-ebedi olduğunu söyleyen satırları açıklamakta zorlanır.

KAYNAKÇA

Brentano, Franz. 1992. “Nous Poiêtikos: Survey of Earlier Interpretations”, Essays on Aristotle’s De Anima, eds. Martha C. Nussbaum ve Amélie O. Rorty, 313-41. Oxford: Clarendon Press.

Burnyeat, Myles. 2008. Aristotle’s Divine Intellect. Milwaukee: Marquette University Press.

Caston, Victor. 2009. “Phantasia and Thought”, A Companion to Aristotle, ed. Georgios Anagnostopoulos, 322-34. Chichester: Wiley-Blackwell.

Shields, Christopher. 2016. Aristotle’s De Anima (çeviri ve yorum). Oxford: Clarendon Press.

Yazar : Hakan YÜCEFER (MSGSÜ)