Gauchet, Marcel

1946 doğumlu tarih, felsefe ve sosyoloji başta olmak üzere sosyal bilimlerin farklı alanlarını bir araya getiren çalışmalarıyla tanınan Fransız düşünür.

Yaşamı. Marcel Gauchet 1946 yılında Poilley’de (Fransa) doğmuştur. 1966-1971 yılları arasında Freud ve Lacan üzerine yazdığı yüksek lisans teziyle felsefe eğitimini Caen Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Onu siyaset felsefesine yönlendirecek olan hocası Claude Lefort ile bu sırada tanışmıştır. 1949-1965 yılları arasında faaliyet gösteren Socialisme ou Barbarie (Sosyalizm ya da Barbarlık) adlı, Cornelius Castoriadis ve Claude Lefort önderliğinde kurulan entelektüellerden oluşan Stalin karşıtı bir grup ve aynı adla çıkardıkları dergi çevresiyle olan yakınlığı, onun genç yaşından itibaren Marksist ideoloji ile bir hesaplaşma içine girmesine zemin hazırlamıştır. Daha sonrasında da farklı dergiler düşünürün entelektüel kimliğinin önemli bir parçası olmayı sürdürmüştür. Textures (1970-1975) ve Libre (1977-1980) dergilerinde Castoriadis ve Lefort ile yolları yeniden kesişmiş, 1980 yılında Pierre Nora’nın öncülüğünde kurulan Le Débat dergisinin genel yayın yönetmeni olmuş ve bu görevi 2020 yılına kadar sürdürmüştür. 1989 senesinde Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales (Paris) bünyesinde bulunan Centre d’études sociologiques et politiques Raymond Aron (Raymond Aron Sosyolojik ve Politik Çalışmalar Merkezi)’da tez yürütücüsü olarak ders vermeye başlamış ve emekli olana kadar bu merkezde çalışmaya devam etmiştir.

Düşüncesi ve eserleri. Henüz öğrencilik yıllarında hem Marksizm karşısında hem de kendisinin de paylaştığı “insan bilimlerinde bir birliğe ulaşma” hedefinin ilham kaynağı olduğunu gizlemediği 60’lı yılların Fransız düşüncesi karşısında aldığı mesafe, Marcel Gauchet’nin çalışmalarına yön veren önemli yapı taşlarıdır. 1980 yılında Gladys Swain ile birlikte kaleme aldığı, Michel Foucault’nun Deliliğin Tarihi’ndeki tezlerinin modern siyasi devrim ve modern öznenin tarihinin ışığında sorgulandığı ve eleştirildiği La pratique de l’esprit humain. L’institution asilaire et la révolution démocratique adlı ilk kitabı yayımlanmıştır. Yine 1980 yılında kaleme aldığı “Les Droits de l’homme ne sont pas une politique” (İnsan Hakları Bir Politika Değildir) başlıklı makale, düşünürün entelektüel yolculuğunda bir başka dönüm noktasını oluştururken, aynı zamanda Fransa’da anti totaliter sol içinde, Sovyetler Birliği’ndeki rejimin totaliter niteliği üzerindeki fikir ayrılıklarının ateşlediği bir dağılma ve Libre dergisinin kapanış anına denk düşer. Gauchet’nin insan hakları üzerine yazısı, aynı sene hocası Lefort’un “İnsan hakları ve politika” başlıklı yazısında ortaya koyduğu, Sovyet Rusya’daki rejim karşıtlarının deneyimlerinden yola çıkan insan hakları savunusuna bir karşı çıkış niteliğindedir. Gauchet, Doğu’da olup bitenlerden farklı olarak, Batı demokrasilerinde insan hakları söyleminin bireyselci mantığı karşısında kolektif özerkliğin imkânı anlamında “siyasallığı (le politique)” savunmanın önemini vurgular. Gauchet’nin, Pierre Clastres’ın La Société contre l’État (Devlete Karşı Toplum) adlı eserindeki tezlerinden de etkilenerek siyaset (la politique) ve siyasallık (le politique) arasında yaptığı ayrım, onun düşüncesine bir büyük anlatı niteliği kazandıran temel unsurlardan biridir. Marx Weber’den aldığı kavramla Désenchantement du monde (Dünyanın Büyüsünün Bozulması) başlığını koyduğu eseri, Batı toplumlarındaki sekülerleşme sürecini okurken, modern dünyada din ve siyasetin birbirinden kopuşunu siyasallık kavramı altında bir sürekliliğin tarihi içine yerleştirir. Siyasallık var olmuş ve varolan tüm toplumların kolektif bağın oluşturulmasıyla kendilerini bir toplum olarak ortaya koymalarını ve anlamlandırmalarını ifade ederken, siyaset bu toplumsal örgütlenmenin modern devletler içinde kazandığı biçimdir. Modernliğin hem bir kopuş hem de modernlik öncesi ile bir süreklilik ilişkisi olarak okunması, Gauchet’nin eserlerinin bütününe yayılan ve bugün içinden geçtiğimiz krizleri anlamanın başlangıçlarımıza dönmeksizin mümkün olamayacağını ileri süren bir “transandantal antropososyoloji” düşüncesine uzanır. Günümüz toplumlarının sorunlarını siyasallığın tarihsel dönüşümü içinden anlamaya dair bu çabanın izleri, düşünürün “dinden çıkış”, “seküler dinler” ya da “dinsel ideolojiler” gibi kavramları üzerinden takip edilebilir. Gauchet’ye göre Hıristiyanlık, inançtan değil ama toplumsal örgütlenmenin ilkesi olarak “dinden çıkış” dini olarak yerleşmiştir. Diğer yandan üç totaliter rejim, Nazizm, Sovyet sosyalizmi ve İtalyan faşizmi, bölünmüşlük ve ayrışmayı temel alan modern toplumsallığın içine eski dünyanın “Bir”lik düşüncesini paradoksal ve patolojik biçimde geri taşıdıkları için “seküler dinler” ya da “dinsel ideolojiler” olarak hayata geçerler. Gauchet toplum, devlet ve birey arasındaki ilişkileri, “insanın macerasının bütününe yönelik […] bir bakış sunan” böyle bir “büyük anlatı” içinde çözümlerken, bu tarihin çok kısa bir bölümünü oluşturan modern dünya içinde siyasallığın, üç büyük devrimle kendini yeniden biçimlendirdiğini ileri sürer. Bu devrimler sırasıyla, modern siyasetin doğuşu olarak Machiavel’de devlet aklının devletinin ortaya çıkışı, bu yeni devletin meşruiyeti sorusuna verilmiş yanıt olarak Hobbes ve Grotius ile özdeşleşen hukuki devrim ve son olarak Hegel ile başlayan, toplumu, kendini tarih içinde kuran ve dönüştüren özne olarak tesis eden tarihsel devrimdir. Bu üç unsur, siyaset, hukuk ve toplum-tarih unsurları, modern demokrasilerin vektörleri olarak iş görürler. Modern toplumların, dolayısıyla demokrasinin krizlerini anlamanın yolu bu vektörler arasındaki ilişkiyi sorgulamaktan, dengenin biri lehine diğerlerini gölgede bıraktığı dönemleri analiz etmekten geçer. Gauchet’nin siyasallık, demokrasi ve dinden çıkış teorisini ilk kez ortaya koyduğu Désenchentement du monde’u takip eden La Révolution des droits de l’homme (İnsan Hakları Devrimi), La Révolution des pouvoirs (Güçlerin Devrimi), La Religion dans la démocratie (Demokrasi İçinde Din) gibi eserleri, başlangıçtaki projeyi sürdüren ve siyasallığın dönüşüm süreçlerini açığa çıkarmayı amaçlayan çalışmalardır. Benzer şekilde 2017 yılında tamamlanan L’Avénement de la démocratie (Demokrasinin Ortaya Çıkışı) adlı dört ciltlik eseri de, 1500’lerden 1900’lere uzanan modern devrim içinde özerkliğin yerleşmesinden liberalizmin krizine, totaliter rejim deneyimlerinden 1970’lerden başlayarak toplumlarımızı belirleyen demokrasinin güncel krizlerine uzanan felsefi bir tarih okuması içinden bir demokrasi teorisi ortaya koyar. Bu demokrasi teorisi, ister devrimci, ister totaliter, ister liberal olsun bütünüyle uzlaşmış bir toplum görüşünü reddederek demokrasinin, “kendini ancak bir ayrılma ve bölünmeden itibaren” sunan çağdaş biçiminin çatışmanın özümsenmesine ilişkin olduğunu savunur. Çağdaş toplumların krizlerinden biri, hatta en önemlisi, demokrasinin tek yönüyle, bir haklar demokrasisi olarak anlaşılmasıdır. Bu durum, kolektif özerkliğin yerini kolektif hetoronomiye bırakmasına ve toplumun kendi üzerindeki etkisini kaybetmesiyle amaçlanan şeyin tam tersine, bireysel özerkliğin de kaybına yol açar. Gauchet’nin ulus-devlet savunusu ve cumhuriyetçiliği, onu Tocqueville’in takipçileri arasına yerleştiren bu bireycilik ve politik alanın ıssızlaşması eleştirileri içinde anlam kazanır. Gauchet’nin dilimize çevrilmiş olan eserleri şunlardır: Demokrasi içinde Din, Luc Ferry ile ortak çalışması olan Dinden Sonra Dinsellik ve derlenmiş makalelerinden oluşan Yurttaşını Arayan Demokrasi.  

KAYNAKÇA

Gauchet, Marcel (2013), Yurttaşını arayan demokrasi, İletişim Yayınları, der. ve çev. Z. Savaşçın, İstanbul.

Gauchet, Marcel (2005), La Condition politique, Editions Gallimard, Paris.

Padis, Marc-Olivier (1996) Marcel Gauchet. La Génèse de la démocratie, Michalon, Paris.

Bumin, Tülin (2013), “Siyasallık, Sol ve Demokrasi”, Yurttaşını Arayan Demokrasi içinde, İletişim Yayınları, İstanbul.

Yazar : Zeynep SAVAŞÇIN (Galatasaray Üniversitesi)