izlenim

[Alm. Eindruck ] [Fr., İng. impression ] [Lat. impressio ] [Es. T. intiba ]

Genel Tanımı. İzlenim, zihnin dış dünya ile kurmuş olduğu ilk deneyimdir. Bu deneyim bütünüyle aracısız olup duyu organlarımız üzerinde bıraktığı etkiyi ifade eder. Bilgilerimizin temelini oluşturan bu etki, kişinin herhangi bir çıkarımda bulunmadan elde etmiş olduğu saf duyu verisini oluşturur.

Locke’da İzlenim. İzlenim, empirist geleneğin bir bilginin temellendirilmesinde kendisini dayandırdığı temel kavramlardan biri olmuştur. Özellikle Locke, insan zihninin bir “tabula rasa”dan oluştuğunu ifade ederek ahlaki prensiplerimizi de içerecek şekilde hiçbir bilgimizin doğuştan gelmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek deneyimi her türlü bilginin temeline yerleştirmektedir. Deneyim de ona göre iç ve dış olmak üzere ikiye ayırır. Dışsal deneyim, beş duyu organımızın dünyayı kavraması olarak ifade edilebilirken içsel deneyimin insanın zihin ve içsel yaşamındaki olanağın açığa çıkarılması olduğunu söyleyebiliriz. Buradaki içsel ve dışsal deneyimler belli izlenimlerimiz sonucunda ulaştığımız ideler dediğimiz şeylerin kaynağını oluşturur.

Locke’a göre ideler basit ve karmaşık olmak üzere ikiye ayrılır.  “Basit ideler, nesnelerin, her türden izlenimlere göre ayrılmış olan organlar aracılığıyla zihinlerimizde yaptıkları izlenimlerden elde edilirler.”(Locke: 1992, 277) Örneğin ağacın rengi, menekşe çiçeğinin kokusu veya limonun bizde bıraktığı tat olarak ifade edebileceğimiz izlenimler birer basit idedir. Karmaşık idelerimiz ise çeşitli izlenimlerimiz yoluyla elde ettiğimiz basit idelerin bir araya getirilmesidir. Zihin burada aktiftir. Dolayısıyla tüm bu işleri o yapar; basit ideleri birbirinden ayırıp karşılaştırır ve sonra da onları karmaşık ideler haline getirir.  

Hume’da İzlenim. Locke’un böylesi bir ayrımına karşı Hume itiraz ederek izlenimlerin aslında idelerden farklı bir şey olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre zihinsel algılarımız ikiye ayrılır: İzlenimler ve İdeler. Bu ayrımda belirleyici olan şey algıların canlılık ve kuvvetlilik derecesi olmuştur. Bir zihinsel algı eğer büyük bir canlılık ve kuvvetlilik derecesine sahip ise o izlenimdir. Fakat eğer daha az bir canlılık ve kuvvet derecesine sahip ise bu durumda da bu algılar birer ide olarak kalır. Hume burada izlenim ile ideler arasına daha önemli bir ayrım koyar. Ona göre kişinin ateşli bir rahatsızlık geçirmesi veya halüsinasyon görmesi durumunda her ne kadar edindiği izlenimler idelere yaklaşsa da en canlı ide bile en zayıf izlenimlerden daha “aşağı”dadır.

Hume’da izlenim ve ideler basit ve bileşik diye ikiye ayırır. Basit izlenimler ve ideler bölünmezdirler. Locke ve Hume ide kavramından farklı şeyle anlamışlar. Locke’un ide olarak adlandırdığı şeyi Hume algı (perception) olarak ifade etmiştir. Bu anlamda Hume için her algı ya izlenimdir ya da idedir.

Hume izlenimler konusunda dış duyum izlenimleri (sensation) ve iç duyum izlenimleri (reflexion) gibi bir ayrıma gitmektedir. Dış duyum izlenimleri ruhta doğuştan vardır. Hume bu izlenimlerin zihinde doğuştan olmasının bir nedeninin olmadığını ifade etmekte ve iç duyum izlenimlerinin idelerden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Ona göre izlenimler zihinlerimize yansırken iki türlü ide oluşturur. Bunlardan ilki izlenimlerimizi tekrar etmemizi sağlayan bellek aracılığıyla diğeri ise hayal gücüyle sayesinde oluşandır. Hume, bu anlamdaki belirlenimi nedensellik ile ilgili tartışmasında daha ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır.

Hume’un Nedensellik Tartışmalarında İzlenimler. Nedensellik tartışması Hume’da izlenim ve ideler (ideas) arasındaki öncellik sonralık problemidir. Ona göre bizim nedensellik konusu hakkındaki genel kanımız şöyledir; bir kişinin bir şeyin rengini veya tadını kavraması için öncelikle o algıları ona sunacak- yani izlenimler edinmesini sağlayan- nesneleri önüne koymak gerektiğini düşünürüz ve daha sonra ise bu algılar sonucunda kişinin edindiği izlenimlerle çeşitli idelere sahip olduğuna inanırız. Ancak Hume’a göre izlenim ve ideleri belli bir ardışıklık şeklinde ele almak yetersiz olacaktır. Çünkü örneğin bir çocuğun bir rengi görüp daha sonra onun idesine sahip olmasına gerek yoktur. Hem izlenimin hem de idenin eş zamanlı olması gerekir. Aksi taktirde çocuğun izlenim aşamasında gördüğü şey mevcut haliyle bir düşünce deneyiminden uzak olduğu için onda bu şey anlamsız kalacaktır. Fakat bu dizilimde belleğin rolüne dikkatleri çeken Hume’a göre izlenimlerimizle birlikte elde ettiğimiz ideler bellekte toplanır. Uygun şartlarda da tekrar tekrar ortaya çıkar. Renkli kalem dizilimlerinde olduğu gibi dizilimin orta kısımlarında bir renk çıkarıldığında bellek daha önceki deneyimler sayesinde onu tamamlanmasını sağlar. Hume bunun belli bir tekrardan sonra alışkanlığa dönüşerek yeni bir izlenime gerek kalmadan bir şeyleri neden-etki bağlamında ele almamızı sağladığını ileri sürer. Nedensellik ilişkisi olarak ifade ettiğimiz bu durum neden olarak ifade ettiğimiz şey ile sonuç arasında zorunlu bir bağlantı kurmamıza sebep olmaktadır.

Ayrıca Bakınız: anlık, algı, nedensellik, empirizm

 

KAYNAKÇA

Copleston, Frederich, Berkeley, Hume, Çeviren Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi, 1998.

Copleston, Frederich,  Hobbes, Locke, Çeviren Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi, 1998.

Hume, David, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, Çeviren Oruç Auroba, İstanbul: Say Yayınevi, 2023.

Hume, David, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, Çeviren Ergün Baylan, İstanbul: Bilgesu Yayınevi, 2009.

Locke, Locke,  Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine, Çeviren Hamdi Bravo, Ankara: Fol Yayınevi, 2021.

Locke, John, İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme, Çeviren Vehbi Hacıkadiroğlu, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2017.

Stroud, Barry, Hume, Leondon: Routledge Press, 1977.

Yazar : Mehmet Şirin ÇAĞMAR (Dr.)