Jaspers, Karl

1883-1969 yılları arasında yaşamış olan varoluşçu Alman filozofu.

Felsefeye tıp alanından, psikopatoloji yoluyla geçmiş olan Jaspers, bilimsel bir disiplinde yetişmemiş ya da bilimsel merak ve ilgilerini canlı tutmayı başaramayan bir filozofun kaçınılmaz olarak birtakım yanlışlara düşeceğini öne sürmüştür. Ona göre, yanlışların en büyüğü, ya Descartes'ın yaptığı gibi, bilim ve felsefenin özdeş olduğunu düşünmek ya da Husserl'in yaptığı gibi, felsefenin bilime dönüşebileceğini düşünmektir. O, bilim kisvesi altında belli bir dünya görüşü öne sürdükleri gerekçesiyle Marks ve Freud’a da şiddetle karşı çıkmıştır. Darwin'e de nesnel bir biçimde ve hoşgörüyle yaklaşamayan Jaspers'e göre, felsefe tek tek bilimlerin bir toplamı değildir. Çünkü bilimlerin nesnel olduğu yerde, felsefe öznel ve kişiseldir. Yine bilimlerin nesnelere yöneldiği, zorunlu olanın bilgisinin peşine düştüğü yerde, felsefe insana ve insanın eylemlerinin kaynağına yönelir ve zorunluluğu aşıp özgürlüğe götürür. Öte yandan bilim bilgiyi korurken, felsefe yeni hakikatlere ulaşmak için, bilimin doğrularını kırar. Felsefeyi sanattan da ayıran Jaspers'e göre, sanat insana duygusal bir evren sunar, insanın bu dünyaya daha iyi katlanması için, dünyaya yeni şekiller verir. Felsefe ise, bu dünyayı tüm kötülük ve çirkinlikleriyle insana sunmaya çalışır.

Nietzsche'den ve Kierkegaard'ın psikolojisinden esinlenen Jaspers, insanın dünya karşısındaki mümkün tutumlarını, bireyin ölüm, savaş, değişme ve suç gibi durumlar karşısında vermek durumunda olduğu kararları analiz eden, egzistans ya da varoluş problemini akıl aracılığıyla çözümleyecek bir varoluş felsefesi geliştirmiştir. Varoluşla, insanın yaşadığı ve dolayısıyla nesnelleştirilemeyen acı çekme, suçluluk ve ölüm gibi durumlarla sınırlanan ve açığa vurulan insanlık hâlini anlayan Jaspers'e göre, bu nihai durumlar bilimsel düşüncede gözden kaçırılır, ya da birtakım paradoks ve antinomilerle ifade edilir. Oysa bu tecrübeler, empirik bene ilişkin bilgimizin eğretiliğini ve dünyasal varoluşumuzun güvenilmezliğini gösterir.

Bir toplum içinde yaşayan insanın, bu hâliyle yerine başkalarını ikâme edebileceği bir atom durumuna düştüğünü savunan Jaspers, toplumda başkalarıyla aynı durumda bulunan insanın özgür olmadığını söyler. Gerek kilise, gerekse partinin insanları özgür değil de, eşit yapmaya çalıştığını söyleyen filozof, gerçek varoluşunu yaşayamayan insanın başkaları tarafından kurulmuş olan bu çadırdan çıkabilmesi, kabuğunu yırtabilmesi için üç zorunlu koşul bulunduğunu söyler. Bunlar da sırasıyla, yalnızlık, cesaret ve savaştır. Kitlesel duygudaşlık içinde sevgiyi kaybeden insan, yalnız olabilmelidir. Bu yalnızlık, ona göre, sonunda bizi yeniden başkalarına özlem duymaya götürebilecektir. Bununla birlikte, önce yalnızlık ve başkalarını özleme paradoksunu cesaretle yaşama zorunluluğu bulunmaktadır. Bu iki koşulu gerçekleştiren insanın savaşacağı üç şey vardır: ölüm, acı çekme ve suç.

jaspers'in sözünü ettiği ölüm, cisimsel ölüm olmayıp, insanın kendisini gerçekleştirme sırasında hiçbir olanağın kalmadığını gördüğü zaman yaşadığı 'varoluşsal ölüm'dür. Öte yandan, gerçek bir varoluş düzeyine yükselmeye çalışan, egzistans olmaya başlayan insan acı çeken insandır. Normal insanın, Dasein'daki insanın acıdan kaçıp kitleye sığındığı yerde, egzistans olmaya başlayan insanın çektiği acı, yaşamına kendisi için bir içerik kazandırma çabasının sonucu olan bir acıdır. Dahası, egzistans olmaya başlayan insan için, başkalarının da aynı şeyi yapmasını önlemek bir suç olduğu gibi, onların egzistans olmaları için hiçbir şey yapmamak da bir suçtur, öyleyse, gerçek bir varoluş düzeyine yükselmek, egzistans olabilmek sorumlu olmaktan geçer.

Egzistans olabilmek, bütün bu güçlüklere rağmen mümkün müdür? İnsanı sınırlayan başkaları hep olduğu için, o tek başına egzistans olamaz. Bir inanç ahlâkı geliştiren Jaspers, insanın varoluşunu gerçekleştirebilmesi için, bilimi aşarak 'mutlak', ya da Tanrı'ya gitmesi gerektiğini söylemiştir. Varoluşunu bu yolla kuran insan, ona göre, ahlâksal bakımdan doğru olanı da bulmuş olur. Bununla birlikte, bu doğrunun, nesnel olmayıp, yalnızca ona ait olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla varoluşsal yaşam, tarihsel bir oluşum olup, onun belli anlara bağlı olan doğruları olabilir.

Yazar : Yazılıyor...Özkan YILDIZ (Erzurum Teknik Üniversitesi)