Ksenophanes

[Yun. yaz. Ξενοφάνης ] [Tr. Alt. (Kolophonlu) Ksenophanes ] [Alm. Xenophanes (von Kolophon) ] [Fr. Xénophane (de Colophon) ] [İng. Xenophanes (of Colophon) ]M.Ö. yak. 570-478 yıllarında yaşamış olan Sokrates-öncesi dönem filozofu.

Yaşamı ve Eserleri. Diğer Sokrates-öncesi filozoflar gibi, Ksenophanes’in de yaşamı hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır. Konuya ilişkin birincil kaynakların başında gelen Diogenes Laertios’un Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri adlı eserinde kaydedilene göre, Ionia’da, Miletos’un kuzeyinde yer alan Kolophon kentinde dünyaya gelmiştir. Olgunluk dönemi ise 60. olimpiyada, yani M.Ö. 540-537 tarihlerine denk düşmektedir (A1). Ksenophanes, genç yaşında yurdu Kolophon’dan sürgün edilir; kendi ifadeleriyle, yurdunu terk ettiğinde henüz 25 yaşındadır. O andan itibaren ömrü boyunca bir gezgin ve şair olarak (rhapsodos) olarak Yunanistan’ı köşe bucak gezip dolaşır. Tam 67 yıl süren bu çileli seyahatleri sırasında özellikle güney İtalya civarını kendine mesken edinir. Sicilya’nın Zankle ve Katane kentlerinde bir müddet yaşar, ardından İtalya’nın Elea kentinde kurulan koloniye katılır ve nihayetinde bu kente yerleşerek yaşamını burada sürdürür (B8).

Ksenophanes, bir filozof olduğu kadar, edebi yeteneği güçlü bir şairdir. Tıpkı Homeros veya Homerosoğulları gibi gezgin bir şairdir, ama onlar gibi mevcut şiirleri icra etmeye çalışmaz. Aksine gezip dolaştığı kentlerde bizzat kendi kaleminin ürünü olan ve felsefi, dini, ahlaki ve toplumsal sorunları ele alan şiirlerini terennüm eder. Kaleme aldığı bu şiirler, ağırlıklı olarak destan türünde olsa da, elegeia ve iambos tarzı şiirleri de mevcuttur (DL 9.18.20). Şiirlerinde genellikle Yunan kültürünün kurucu isimlerini, yani Homeros ve Hesiodos’u ve bu şairlerin tanrılara ilişkin anlatımlarını konu edinir. Ayrıca Kolophon kentinin kuruluşu ile İtalya’daki Elea kentinin kolonileştirilmesini konu edinen iki bin dizelik bir şiiri de mevcuttur. Bütün bu eserleri, ancak fragmanlar halinde günümüze ulaşabilmiştir.

Ksenophanes’in tarihsel olarak kimden etkilendiği ve kimi etkilediği konusu tartışmalıdır. Bu bağlamda Atinalı Broton’un veya Arkhelaos’un öğrencisi olduğunu dile getiren rivayetlerden söz edilebilir (DL 9.18). Ancak ele aldığı konular ve bu konuları tartışma yöntemi bakımından, içinde doğup büyüdüğü Ionia geleneğini benimsediği tartışma götürmez bir gerçektir. Ayrıca etkinliğini güney İtalya civarında sürdürmesi, Ionia’da gelişen felsefe ve bilim geleneğinin bu bölgede yayılmasına ön ayak olmuştur.

Din ve Tanrı Anlayışı. Ksenophanes, geleneksel Yunan din anlayışını açıktan açığa eleştiren isimlerin başında gelir. Ancak onun bu eleştirel tavrı, din ve tanrı fikri karşısında keskin bir şüpheciliği işaret etmez. Aksine o, toplum nazarında oluşturulan din ve tanrı algısını eleştirip yanlış gördüğü hususları düzeltmeye çalışmaktadır. Yunan’ın geleneksel din anlayışı, dilden kulağa aktarılagelen mitoslar üzerine kuruludur. Bu mitosları üreten, aktarıp yayan ve şiir biçiminde derleyip toplayanlar, adına rhapsodos denen gezgin şairlerdir. Bu bakımdan Yunan dininin kurucusu, taşıyıcısı ve aktarıcısı olan kişiler, ilhamını tanrılardan alan, başka deyişle tanrısal bir hüviyet taşıyan şairlerden başkası değildir. Dolayısıyla toplum nezdinde kabul gören din ve tanrı algısını eleştirmek için, doğrudan doğruya bu algının yaratıcısı sayılan şairlere yönelmek gerekir. Ksenophanes de bunu yapar ve öncelikle Yunan kültürünün temel direğini oluşturan Homeros ve Hesiodos gibi destan şairlerini hedef tahtasına oturtur.

Homeros ve Hesiodos gibi şairler, tanrıları insanbiçimli (anthropomorphos) varlıklar olarak tasavvur ederler. Ksenophanes’in din konusunda tartışmaya açtığı en önemli husus budur. Ona göre şairler, tanrıları insan biçimde tasavvur etmekle kalmaz, onlara insani bütün özellikleri de atfederler. Başka deyişle insanoğlunun işlediği bütün suçları, utanç verici veya yüz kızartıcı eylemleri tanrılar dünyasına aksettirirler. Halbuki tanrıların insani zaaf ve kusurlara sahip olduğunu, örneğin insanlar gibi hırsızlık yapıp birbirlerini aldattıklarını düşünmek, saçma olduğu kadar, adına tanrı denen varlıkların doğasına aykırı bir durumdur (B11, B12).

Bu meselenin altında yatan esas neden, belirtildiği üzere, Yunan mitolojisinin tanrıları insanbiçimli düşünme eğilimidir. Aslına bakılırsa, bu da son derece öznel bir tutum olarak değerlendirilmelidir. Çünkü basit bir gözlemle, böyle bir algının çağdan çağa ve toplumdan topluma değiştiği görülür. Örneğin Yunanlar nasıl kendilerine benzer tanrılar tasarlıyorlarsa, Etiyopyalılar veya Trakyalılar da tanrılarını doğal olarak kendilerine benzer şekilde tasarlarlar; yani “Etiyopyalılar tanrılarının basık burunlu ve kara tenli, Trakyalılarsa mavi gözlü ve kızıl saçlı olduğunu” ileri sürerler (B16). Dahası “hayvanların bile eli olsa,” der Ksenophanes, “ellerini kullanıp insanlar gibi resim çizebilseler, onlar da tanrılarını yine kendilerine benzer şekilde tasvir ederler; örneğin atlar, at biçiminde tanrılar çizerler, öküzler de öküz biçiminde” (B15). Bundan olayı insanlar, inandıkları tanrıların kendileri gibi bir ana babadan doğduğunu, kendileri gibi sesleri, bedenleri ve giysileri olduğunu düşünürler (B14). Bu gerekçeler, Ksenophanes’i, toplumda yerleşik kanaatlerin doğruluğunu ve tutarlığını tartışmaya ve tanrının gerçek doğası üzerine düşünmeye sevk eder.

Ona göre tanrı, insani özelliklerden azade bir varlıktır, en başta da cisimsizdir. Ne bedenen (demas) ölümlülere benzer ne de zihnen (noēma). Üstelik bu tanrı tektir (heis) ve gerek insanlar arasında gerekse tanrılar arasında en üstün güce (megistos) sahiptir (B23). Aynı zamanda ezeli-ebedi bir varlıktır ve tepeden tırnağa akıldır, düşünmedir; canlılar gibi nefes alıp vermez (DL 9.19); safi görür, safi işitir, safi düşünür (B24). Başka varlıklar gibi hareket etmez, kâh orada kâh burada bulunmaz; aksine sabittir, her zaman aynı yerde durur (B26). Ancak kendisi hareketsiz olduğu halde, hiçbir zahmete girmeden her şeyi sırf düşünme gücüyle harekete geçirir (B25); dolayısıyla tüm evrenin yegâne ve mutlak yöneticisidir. Yunan kültürünün insanbiçimli ve çoktanrılı yapısını sarsan bu tek tanrı kavrayışı, Yunan düşünce geleneği açısından bir dönüm noktası olur ve Klasik dönemde Platon’un, daha sonra da Stoa okulunun tanrı konusundaki görüşlerini etkileyerek kendisinden sonraki tartışmaların seyrini belirler.

Doğa Anlayışı. Ksenophanes, tanrıların doğasını araştıran (theologos) bir filozof olduğu kadar, doğayı (physis) araştıran, gözlem ve tecrübe verilerinden hareketle doğa olaylarını açıklamaya çalışan bir doğa filozofudur (physikos). Elimize geçen fragman ve tanıklıklardan, Miletoslu filozofları tanıyıp bildiği, onların gözlem ve tecrübeye dayanan “araştırma” (historiē) yöntemlerini benimsediği ve doğayı onlar gibi belirli bir maddi ilkeyle (arkhē) açıklamaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Ksenophanes’in evreni (kosmos) veya doğayı (physis) açıklama konusunda, Miletoslu filozoflar gibi tek bir maddi ilkeyle yetinip yetinmediği konusu tartışmalıdır. Theodoretus, Stobaeus ve Olympiodorus’un tanıklığına göre, aslında tek bir ilke benimsemektedir ve bu ilke topraktır (gē) (A36). Ne var ki kendisine atfedilen bir fragmanda yer alan ifadeler, toprakla birlikte suyu da bir ilke olarak kabul ettiğini ve bu iki unsuru birbirine denk saydığını göstermektedir (B33: pantes gar gaiēs te kai hydatos ekgenomestha: hepimiz toprak ve sudan meydana geldik; B29: gē kai hydōr pant’ esth’ gignontai: varolan her şey toprak ve sudan ibarettir).

Evrenin kurucu unsurları (stoikheion) olarak toprak ve suyu esas alan bu yaklaşımını fosillere ilişkin gözlemleriyle de zenginleştirir: Ona göre toprak veya kara denizle karışmış vaziyettedir ve denizin neminden dolayı çözülüp dağılmaktadır. Bunun en güzel kanıtı da denizlerden uzaklarda, dağ başlarında rastlanan her türlü deniz canlısına ait fosillerdir. Bunlar uzun yıllar önce her şeyin balçıkla örtüldüğü bir zamanda oluşmuş ve balçıkta kuruyup öylece kalmışlardır. Buradan hareketle Ksenophanes, günün birinde toprak denizin içine karışıp da balçığa döndüğünde, bütün insan soyunun yeryüzünden silinip gideceğini, ama sonra hayatın yeniden başlayacağını kabul eder (A33).

KAYNAKÇA

Diels, H., W. Kranz (ed.) (1956). Die Fragmente der Vorsokratiker, Erster Band, Berlin: Weidmannsche Verlagsbuchhandlung.

Kirk, G.S., J.E. Raven (1969). The Presocratic Philosophers, Cambridge: Cambridge University Press.

Lacks, A., G.W. Most (ed.) (2016). Early Greek Philosophy, Volume III: Early Ionian Thinkers, Part 2, Loeb Classical Library, Cambridge, MA: Harvard University Press.

Guthrie, W.K.C. (1962). A History of Greek Philosophy, vol 1, Cambridge: Cambridge University Press.

Yazar : Eyüp ÇORAKLI (İstanbul Üniversitesi)