nedensellik

[İng. causality, causation ] [Fr. causalité ] [Alm. kausalität ] [Es.T. illiyet ]

Neden ile onun yol açtığı etki arasındaki ilişki veya düzenli biçimde gerçekleşen olaylar ya da fenomenler arasındaki ilişki.

Genel Tanımı. İlk/önce olan olarak nitelenene neden, sonra gelen olarak nitelenene etki ya da sonuç denir. Nedensellik ilkesi gereğince aynı koşullar altında nedenin hep aynı etkiye yol açtığı temel kabuldür. Bu bakımdan tüm olay ve olgular kişilerden bağımsız olarak gerçekleşir, kişiler tarafından sadece bilinebilir. Diğer bir deyişle nedenler, kişilerden bağımsız olarak vardırlar ve bilinebilirler.  

Aristotelesçi görüş. Aristoteles için de belirli bir şeyi bilmek onun nedenini bilmek anlamına gelir. Nedenler dört tanedir: Maddi neden, biçimsel neden, ereksel neden, fail neden. Ayrıca Aristoteles Fizik’inde “neden” ile ilgili konuştuğu yerde (198a33), neden ve etkiyi ard arda düşündüğünü de belirtir. Ortaçağ boyunca Aristoteles’in bakışı etkili olmuş, ancak 16. yüzyılla birlikte bilim alanındaki gelişmeler nedensellik ilkesine bakışı değiştirmeye başlamıştır. Modern bilimin gelişimine etkili gözlem ve çalışmalarıyla katkı sunan Francis Bacon ve Descartes gibi düşünürlerin etkisiyle Aristoteles’in biçimsel neden anlayışı terk edilmiş, yerine devinim konmuştur. Diğer bir deyişle devinim, doğadaki nesnelerin varlık nedeni olarak dile getirilmiştir.

Determinizm ve nedensellik. Nesnel bir gerçekliğin varolduğu ve nedensel yasalarca belirlendiği iddiası temel olarak her şeyin bir nedene bağlı olarak gerçekleştiği; bu nedenin her zaman bir sonuca yol açtığı ve bu sunucun da başka bir olayın nedeni olduğu şeklinde ifade edilir. Bu düşünceyle ilk olarak Demokritos’ta karşılaşılır. Nedenler olgunun ya da doğanın kendisindedir. Nedenler bilinirse, olgunun izin verdiği çerçeve içinde değiştirilebilir. Bu durumda sonuçlar da değişecektir. Dolayısıyla nesnel dünya bilinebilir ve sınırlılıklar çerçevesinde değiştirilebilir. Francis Bacon için de nedensellik ilkesi bu türden gerekçeler nedeniyle bilimin temel ilkesi olarak varsayılmalıdır. Felsefede her olayın belirli nedenlerin sonucu olarak ortaya çıktığı kabulü determinizm olarak adlandırılır.

Hume’un Eleştirisi. Birbirinden farklı içeriklerle ifade edilmiş olsa da bilimin temel ilkesinin nedensellik olarak kabul edilmesi 20. yüzyılın başlarına kadar hükmünü sürdürmüştür. Ancak Kuantum fiziği gibi çağcıl bilim tartışmaları ile başta Hume olmak üzere çeşitli filozofların eleştirilerinin etkisiyle bilimin temel ilkesinin nedensellik olduğu kabulü tartışmalı hale gelmiştir.

Determinizm gereği içeriklendirilen nedensellik ilkesini eleştiren Hume’a göre bu ilkenin nesnel gerçeklikte olduğunu gösteren somut bir izlenim yoktur. Ona göre bizde hangi idea varsa onun mutlaka nesnel bir izlenimi vardır. Nedensellik de bizde varolduğunu bildiğimiz bir ideadır, ancak onun duyu kaynaklı izlenimi gösterilememektedir. Bu durumda onun izleniminin bir alışkanlık olduğu kabul edilmelidir. Belirli nedenlerin her zaman aynı türden sonuçlara yol açtığı görüldüğünden, bizde belirli bir nedeni gördükten sonra belirli bir sonucun geleceğine inanma eğilimi oluşur. Dolayısıyla nedensellik ilkesi bizde geleceğin geçmiş gibi olacağına ilişkin bir inanç yaratır. Tümevarımın kökeninde de nedensellik ilkesinin yarattığı bu inanç bulunur.

Aklın bir kategorisi olarak veya bir ilke olarak nedensellik. Kant’a göre Hume’un nedensellik ilkesinin izlenimini duyu dünyasında araması boşuna bir çabaydı. Çünkü nedensellik aklın kategorilerinden biridir ve deneyden gelmez. Ancak deney alanının nesneleri için geçerlidir. Diğer bir deyişle bu ilke deneyden türetilemez, ama deney alanında geçerlidir. Buradan hareketle nedensellik ilkesinin duyulur nesneler dünyasında varolduğu yollu kabuller Kant ile birlikte değişmiştir denilebilir. Ona göre nedensellik bir kategori olarak zihindedir ve fenomenlerin bilinmesinin koşullarından biridir. Bu ilke duyulur nesneler dünyasından çıkarılamaz, aksine zihnin o nesneler arasındaki ilişkinin düzenlenmesini olanaklı kılan ilkesidir.

Epistemolojik olarak nedensellik ilkesinin nesnelere değil, onları algılayan zihne ait olduğu iddiası Locke, Berkeley ve Hume tarafından da kabul edilir. Onlara göre bu ilkenin deneyle sınanabilecek bir içeriği yoktur, ama deney alanı dediğimiz duyulur nesnelerin bulunduğu dış dünyayı bilmenin ön koşuludur. Leibniz’in de içinde bulunduğu rasyonalistler için de nedensellik ilkesi deneyi önceleyen apriori bir bağlantının adıdır, zihindedir. Hegel için de nedensellik ilkesi ideanın kendini açma biçiminde görünüme gelir. Mutlak Tin’in kendini açması yoluyla başkalık olarak ortaya çıkan görünümlerinin tekrar kendine dönmesi yoluyla elde edilen özdeşliğin nedensellik ile açıklanacağını belirtmesi, bu ilkenin yukarıdaki filozoflar gibi Hegel için de bir soyut olarak kabul edildiği anlamını taşır.

Nedensellik ilkesinin epistemolojik bakımdan zihinde bulunan bir ide olarak tasarlanmasına karşıt olarak ontolojik bakımdan deney alanındaki nesnelerin niteliği olan bir ilke olarak tasarlayan görüşler de vardır.

KAYNAKÇA

Hume, David, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, Çeviren Oruç Aruoba. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1976

Bacon, Francis, Novum Organum, Çeviren S.Ö. Akkaş, Ankara: Doruk Yayınları, 1999.

Kant, Immanuel, Arı Usun Eleştirisi, Çeviren Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea, 1993.

Hegel, G.W.F., Tinin Görüngübilimi, Çeviren A. Yardımlı, İstanbul: İdea, 1986.

Yazar : Işıl BAYAR BRAVO (Ankara Üniversitesi)