Novalis

Yaşamı ve eserleri. Georg Philipp Friedrich von Hardenberg ya da bilinen adıyla Novalis, 1772 yılında, Schloss Oberwiederstedt’te dünyaya gelmiş olan Alman yazar, şair ve filozofudur. Jena’da hukuk eğitiminin yanı sıra Freiberg’te maden bilimi eğitimi alan Novalis, doğa bilimleri ile ciddi biçimde ilgilenmiş, eserlerinde ve düşüncesinde doğa bilimlerine özel bir yer ayırmıştır. 1795 yılında Sophie von Kühn ile nişanlanan Novalis, kısa süre sonra Kühn’ün ölümüyle derinden sarsılmış ve hem Sophie von Kühn hem de ölüm teması sonraki eserlerinde önemli bir yer tutmuştur. 1795-96 yıllarında Fichte’nin Wissenschaftslehre’si üzerine yoğun biçimde çalışan Novalis, kendi düşüncesini de Fichte düşüncesine karşıt biçimde geliştirmiştir. Novalis, Jena’da bulunduğu sırada Friedrich Schlegel ile tanışmış, zaman içerisinde bu tanışıklık dostluğa dönüşmüştür. Felsefî görüşlerini içeren metinlerini Schlegel kardeşlerle birlikte çıkardıkları Athenäum dergisinde yayımlamıştır. Sağlığında basılan, Çiçek Tozu Fragmanları (Blüthenstaub-Fragmente), İnanç ve Sevgi yahut Kral ve Kraliçe (Glauben und Liebe oder Der König und die Königin), Geceye Övgüler (Hymnen an die Nacht) gibi eserlerinin yanında tamamlayamadığı ancak ölümünden sonra Friedrich Schlegel ve Ludwig Tieck tarafından yayımlanan Heinrich von Ofterdingen, Sais Çırakları (Die Lehrlinge zu Sais), Hıristiyanlık ya da Avrupa (Die Christenheit oder Europa) gibi eserleri mevcuttur. Edebi olarak her zaman büyük değer gören Novalis’in düşüncelerinin felsefî olarak esas önemini kazanması, ölümünden yüzyıllar sonra yayımlanan Fichte Çalışmaları (Fichte-Studien) ve Das Allgemeine Broullion gibi eserlerin gün ışığına çıkması ile mümkün olmuştur. Kısa yaşamına rağmen Novalis gerek edebî yeteneği gerekse de özellikle yirminci yüzyılda önemi fark edilen felsefî görüşleri nedeniyle ciddi bir etki alanına sahip olmuştur. Novalis, 1801 yılında henüz 29 yaşındayken, türberküloz nedeniyle hayata gözlerini yummuştur.

Felsefesi. Novalis’in felsefesini anlamak, onun felsefesinin çıkış noktası olarak görülebilecek olan Fichte felsefesiyle ilişkisine odaklanmakla mümkündür. Kant’tan miras kalan özne-nesne arasındaki ilişki problemini çözebilmek adına kendi felsefesini oluşturan ve bu felsefeyi bütün bilimlerin temeli olarak kavrayan Fichte, söz konusu bu felsefenin mutlak bir ilk ilkeden yola çıkması gerektiği kanaati taşır. İlk ilkenin inceleneceği bilime Wissenschaftslehre adını veren Fichte söz konusu ilkenin ancak “Ben=Ben” özdeşliğinden yola çıkarak bulunabileceğini öne sürer ve burada Ben’in oluşturucu rolüne dikkat çekerek, özdeşlik de dahil olmak üzere birçok statünün keşfedilen değil inşa edilen şeyler olduğunu vurgular.

Her ne kadar Fichte’nin muhayyileye verdiği önemden ve Fichte felsefesindeki Ben’in yaratıcı rolünden etkilense de Novalis kendi düşüncesini Fichte’nin karşısında konumlandırır. Her şeyden önce Fichte açısından felsefe bir bilimdir, bilimlerin bilimidir yahut böyle olmak zorundadır. Oysa Novalis açısından felsefe ne bir bilimdir ne de bir bilim gibi davranmak zorundadır. Onun düşüncesinde her şeyden evvel disiplinler arasındaki ayrım ve hiyerarşiler belirsizleşirken, sanat ve estetik sınırların birleşiminde başrolü üstlenecektir.

İşte Novalis daha en baştan Fichte’nin bilimler tasnifine karşı çıkar. Dahası ona göre Fichte’nin büyük bir eminlikle kabul ettiği önermelerin kendileri de sorgulanmaya açıktır. Bu nedenle Novalis, Fichte’nin sistemini dogmatik karakterde görürken, bunun nedeninin Fichteci önyargılar olduğu kanaatindedir. Her şeyden önce Novalis, felsefe için kesin bir temel, mutlak bir başlangıç noktası arama çabasını ve evrensel ilk ilke özlemini son derece problemli bulur. Ona göre evrensel olarak geçerli bir felsefe iddiası esasında bütünüyle keyfi bir ilkenin sabitlenmesinden ibarettir. Oysa Novalis de dahil olmak üzere romantik filozoflar için felsefe sabitlenmesi, kesin ve değişmez ilkelerden yola çıkarak oluşturulması gereken bir disiplin değil, sürekli olarak yeniden inşa edilmesi gereken ve açık uçluluğa yazgılı bir alandır. Mutlak başlangıç arzusunu temelde felsefî olmayan bir amaç olarak gören Novalis, bu arzunun insanı hakikate götürmek şöyle dursun hakikatten uzaklaştırdığına inanır. Bu nedenle Novalis bir yerde felsefe devamlı başlangıç arayanlara karşı şöyle söyler: “Neden bir başlangıca ihtiyacımız var ki? Bu felsefi olmayan ya da olsa olsa yarı felsefi amaç tüm hataların kaynağıdır.” Novalis açısından hakiki bir felsefî sistem özgürlüğü ve bitmemişliği yani bir anlamda sistemsizliği sistemleştirmelidir.

Böyle bir sistem kurmak amacıyla Novalis, hatanın ve illüzyonun da felsefî bir rolü olduğunu öne sürer ve Kant tarafından öne sürülen Schein (yanılsama) – Erscheinung (görünüş) ayrımına karşı çıkar. Novalis’in ifadesiyle bütün bir düşünce esasında bir yanılsama (Schein) sanatıdır. Schein ve Erscheinung’u kasıtlı biçimde bir araya getirmek suretiyle Novalis, diskürsif düşünceye bir meydan okuma gerçekleştirmek ister. Onun amacı elbette diskürsif düşünmenin tamamen reddi yahut bilmenin toptan inkârı değildir. Novalis’in göstermek istediği şey, felsefeden sürekli dışlanan yanılsamaya da olumlu bir rol vermek suretiyle bilgi adını verdiğimiz şeyin temelde hakikat ile yanılsamanın ilişkisi dahilinde vücuda geldiğidir. Novalis’e göre evrende her şey birbiri ile koparılmaz bir ilişki içerisinde anlaşılmalıdır. Burada dünya her şeyin birbirine gönderimde bulunduğu dev bir ilişkiler ağı olarak tasavvur edilir. Bu filozofların peşinde koştuğu hakikat gibi kendinden menkul olma iddiasındaki kavramlar için de geçerlidir. Filozofların peşinde olduğu ‘saf’ kavram esasında mutlak ilişkisellikten başka bir şey değildir.

Yine de Novalis ne varlığı anlama çabasından ne de Mutlak olana ulaşma çabasından vazgeçmiş değildir. Ona göre Mutlak olana ulaşma dürtüsü son derece doğaldır. Ancak ne zaman ki bu dürtü eksik ve kusurlu olana yıkıcı bir tutum hâlini alırsa o zaman bu dürtü bir hastalığa dönüşür. İşte Novalis’in arzu ettiği tarzda felsefe hem Mutlak olanın peşinde olan ve evrenselliği arzulayan hem de eksikliğe ve kusurluluğa düşmanca bir tavır takınmayarak onu da onaylayan bir felsefedir. Novalis bu felsefeyi büyülü idealizm olarak adlandıracaktır. Novalis’in burada büyü (Magie) ile kastettiği şey kendi duyularımızın ve dünya ile kurduğumuz ilişkinin değiştirildiği ve böylelikle dünyayı değiştirebilme imkânının açığa çıktığı bir görme biçimidir. Burada Novalis açısından büyülü olan esasında tam olarak yaklaşamayacağımız ancak daima arzu etmemiz gereken düzenleyici bir ideal olarak yorumlanabilir. Burada önemli olan temel nokta kişinin dünya ile kurduğu ilişkiyi daha sağlıklı bir hâle getirmek ve onun yaratıcı yetilerini artırmaktır. Onun romantizmine uygun biçimde büyülü idealizmle, dünya romantikleştirilir. Büyülü idealizm vasıtasıyla dünya romantikleştirilirken Novalis’in ünlü bir fragmanda dile getireceği üzere, “sıradan olana yüksek bir anlam, alelade olana mistik bir saygı, bilinene bilinmeyenin itibarı, sonluya sonsuzun görünüşünü” bahşedilir ve böylece dünyanın kökensel anlamıyla yeniden bir bağ kurabilme imkânı vücuda gelir. Dünya ile kurulan bu ilişkide Mutlak olanın kesin ve sabit bir temsilinden de vazgeçilecektir. Mutlak olana ulaşma çabası sonsuz, bitimsiz bir çabadır. Mutlak olan asla tam olarak ele geçirilemeyecek fakat ona ulaşmak için daima çabalanacaktır. Novalis, bu sonsuz ulaşma çabasını, Heinrich von Ofterdingen’de “mavi çiçek” ile sembolize etmiş ve asla elde edilemeyecek olan “mavi çiçek”e ulaşma çabası romantik literatürde önemli bir yer edinmiştir.

Gerek dünyanın romantikleştirilmesinde gerekse de dünya ile olan kökensel bağın yeniden tesis edilmesinde sanat ve edebî biçimler büyük önem kazanacaktır. Yalnızca bu alanlar vasıtasıyla Mutlak olanı bütünüyle kavrama ve olduğu gibi temsil etme iddia ve kibrinden vazgeçilerek ona yalnızca işaret edilebileceği gerçeği kabullenilir. Böylelikle sanat özellikle de şiir vasıtasıyla Mutlak olan ile daha sağlıklı bir ilişki kurulabilir. Bu nedenle tıpkı Schlegel gibi Novalis de şiir ile felsefenin kabul edilen sınırlarının belirsizleştiği yeni bir düşünme biçiminin arayışı içerisindedir.

KAYNAKLAR

Dalia Nassar, The Romantic Absolute, The University of Chicago Press, Chicago, 2014.

Elizabeth Millán, “Fichte and the Development of Early German Romantic Philosophy”, The Cambridge Companion to Fichte,  ed. D. James & G. Zöller, Cambridge: Cambridge University Press, Cambridge, 2016.

Frederick C. Beiser, German Idealism: The Struggle Against Subjecivism 1781-1801, Harvard University Press, Cambridge, 2002.

Novalis, Das Allgemeine Broullion, çev. David W. Wood, State University of New York Press, Albany, 2007.

Novalis, Heinrich von Ofterdingen, çev. İclal Cankorel, Doğu-Batı Yayınları, İstanbul, 2014.

Novalis, Fichte Studies, çev. Jane Kneller, Cambridge University Press, Cambridge, 2003.

Novalis, Vermischte Bemerkungen, Fragmente und Studien & Die Christenheit oder Europa, Reclam, Stuttgart, 2010.

Yazar : Ali Han BABUÇÇU (Kahramanmaraş Sütçü İmam Ü