Ockhamlı William
Ortaçağ felsefesinin, 1285-1347 yılları arasında yaşamış olan ünlü düşünürü.
Tümeller konusunda nominalist bir görüş benimseyen, tümellerin gerçek bir varoluşa sahip olmadıklarını, yalnızca ağızdan çıkan bir sesten ibaret olduklarını savunan Ockhamlı'ya göre, tümeller teorik bakımdan gereksiz olan öğelerdir; tümeller, çokluğa, ortak değil de, yüklenebilir olan isimlerdir. Ockhamlı William, filozofların boşuna bir bireyleşim ilkesi aradıklarını, oysa, şeylerin ilk baştan beri birey olarak varolduğu için, bireyleşmeye ihtiyaç duymadıklarını, söyler. Öyleyse, açıklanmak durumunda olan husus şudur: Bir birey ya da bireysel bir varlıkla başka bir birey arasında ortak hiçbir şeyin bulunmadığı dikkate alınırsa, zihin nasıl olup da aynı anda birçok bireye uygulanan tümel ya da genel kavramları oluşturabilmektedir?
Başka bir deyişle, metafiziksel bir bireyleşim ilkesine değil de, epistemolojik bir tümelleşme ilkesine ihtiyaç duyulduğunu söyleyen William, ilginin metafizikten uzaklaşıp epistemolojiye kaymasına, felsefenin odak noktasına bilgi konusunun geçmesine öncülük etmiştir. Mantık konusunda yazan ve Aristoteles’in on kategorisini, töz ve nitelik olarak ikiye indirgeyen Ockhamlı, varlık anlayışında gerçekten var olamn bireyler öne sürdüğü için, empirist bir bilgi anlayışının savunucusu olmuştur. Ona göre, özel, bireysel varlıklarla, olayların varoluşunu yalnız deneyime, duyulara dayanan bilgi ile bilebiliriz. Her türlü bilginin kaynağında deneyim, tecrübe vardır.
Bilginin temeline deneyimi yerleştiren Ockhamlı, önermeleri deneysel olarak test edilemeyen rasyonel bir teolojinin söz konusu olamayacağını savunur. Aynı şey, nesnesi gözlenemeyen bir psikoloji için de geçerlidir. Böyle bir psikoloji ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlamaya kalkışmaz. Bundan dolayı, Ockhamlı'ya göre Tanrı'nın birliği, sonsuzluğu, hatta varoluşu akıl yoluyla kesinlikle kanıtlanamaz. Bunlar yalnızca imarım, inancın konusu olabilirler. Tüm insanlarda ortak olan genel ilkeleri araştıran metafizik boş ve temelsizdir, çünkü akıl dogmaları, eleştirilmeden öne sürülmüş temel inançları hiçbir zaman kanıtlayamaz.
Ockhamlı William'a göre, vahye dayanan hakikatler aklın sınırını aşar. William, bu iki alanı birbirinden kesin çizgilerle ayırır. Bu anlayışta felsefe, eskiden olduğu gibi, artık teolojinin, dinin hizmetinde değildir. Felsefe, onda bağımsız olmaya, kendi dünyasını bulmaya başlar. Ockhamlı ahlâk konusunda irâdeci bir tavır sergiler, yani, akla ve bilmeye değil de, irâdeye üstünlük tanır. Ona göre, bütün ahlâk kurallarının temelinde Tanrı'nın özgür irâdesi vardır. Bu özgür irâde, ahlâk kurallarını istediği gibi değiştirebilir.
William, insan varlığının, Tanrı'ya bağımlı olan yaratılmış ve özgür bir varlık olarak, ahlâkî bakımdan irâdesini tanrısal irâdeye uydurması ve Tanrı tarafından konmuş ahlâk yasasına uyması gerektiğini söylemiştir: Rasyonel bir varlık olarak insan, bu yasaya uyması gerektiğini bilmekle birlikte, bu yasanın içeriğini, Tanrı'nın buyruklarını bilmeyebilir. İşte bu durumda insana düşen, Tanrı'nın buyruklarına uygun düştüğüne inandığı şeyleri yapmalıdır Aksi takdirde hareket etmek, ahlâkî bakımdan yatılış, dinî bakımdan günah olur.
Yazar : Yazılıyor...F. Didem ÇOBAN SARI (İstanbul Üniversitesi)