Rousseau, Jean-Jacques

1712-1776 yıllan arasında yaşamış, ve insan doğasına ilişkin çözümlemesiyle, insanın özü itibariyle iyi olduğuna ilişkin görüşü ve toplumsal sözleşme öğretisiyle ün kazanmış olan ünlü Fransız düşünür.

Temel eserleri: Discours sur les Sciences et les Arts [Bilimler ve Sanatlar Üzerine Konuşma], Discours sur l'Origin et les Fondements de l'Inégalité [İnsanlar arasındaki Eşitsizliğin Temeli ve Kökenleri], Emile ou de l'Education [Emile ya da Eğitime Dair], Du Contrat Social [Toplum Sözleşmesi] ve Confessiones [İtiraflar]

Kant ve romantik filozofları derinden etkilemiş olan Rousseau Aydınlanma hareketine. modernlik düşüncesine sert eleştiriyle tanınır. Bireysel insan varlığına ve onun mutluluğuna herşeyden çok değer vermiş olan Rousseau, insanın kültürel farklılıklardan, sarayın yapaylıklarından, tutkunun ve rekabetin yol açtığı olumsuz etkilerden, özel mülkiyetin yarattığı eşitsizlikten arındırılarak nasıl yeni baştan yaratılacağını araştırmıştır.

Rousseau’nun felsefesi de, modern felsefenin tavrına uygun olarak ben kavramı çevresinde döner. Descartes’in öznel, tözsel beninden sonra, onun beni ahlaka dayanak olan, kendisine düşünce ya da mantıkla değil de, duyguyla ulaşılan, ve kişisel bir iyilik duyusuyla temellendirilen bir bendir. Başka bir deyişle, onun beni, rasyonalistlerin ve empiristlerin ifade ettiği gibi, formel boyutları olan, içebakışla bilinen ve kendisini bilgiyle gösteren bir ben değil de (daha çok romantiklerde söz konusu olan türden evrensel bir kişilik anlamında bendir; bu ben, yani Rousseau'nun insanı, yaratıcı, ve kendisini dünyaya ve geleceğe fırlatan bir bendir.

Rousseau'nun beni, özü itibariyle ahlâki bir varlıktır. O benin iyi olduğunu, insanın temelde iyi ve ahlâklı bir varlık olduğunu savunmuş, ben için, akıldan çok, duyguların önem taşıdığını, ahlâk söz konusu olduğunda, akıl ve duyguların bir arada gidebileceğini belirtmiştir. Rousseau'nun söz konusu ben görüşü, yalnızca ahlâk için değil, fakat siyaset ve toplumsal yaşam için de bir ben oluşturur. O, benin bireysel, hatta biricik olduğunu söyler.

Doğa hâlinde, birey özgür ve bağımsızdır. Rousseau'ya göre doğa insanı iyi bir varlık olarak, özgür ve mutlu yaratmıştır Bireyler olarak hepimiz özgür ve iyi olduğumuz için, o, toplumu yaratan toplumsal bir sözleşmeye taraf olabildiğimizi belirtir. Bir insan bir toplum içine girdiği zaman, bir dönüşüme uğrar; beni, doğa durumunda olduğu gibi, bağımsızlıkla değil de, paylaşmayla belirlenen bir yurttaş olup çıkar. Rousseau'nun bütün felsefesi, bundan sonra bireycilikle ortaklaşacılık, atomik ve kişisel benle toplumsal ben arasındaki gerilimi hafifletmeye, ikisi arasında bir bağ ve denge kurmaya çalışır.

Özel mülkiyetin insanlığın en büyük düşmanı olduğunu, toplumsal yaşamın insanı bozduğunu, toplumun insanı kötüleştirdiğini ve köleleştirdiğini savunan Rousseau, uygarlıktan vazgeçmenin, yeniden doğa hâline dönmenin olanaksızlığını bildiği için bu durumdan bir çıkış yolu olarak eğitimi ve bu arada toplumun birtakım ilkelerle yeni baştan düzenlenmesini öne sürmüştür. Ona göre, öyle bir toplumsal sistem kurmak gerekir ki, insan toplumsal yaşamda da, doğal yaşama hâlinde olduğu kadar özgür kalabilsin. Ve bu arada, herkesin özgürlüğü de kurulmuş olan devlet tarafından güvence altına alınabilsin. Rousseau'ya göre, üyelerinden her birinin canını, malını, ortak bir kuvvetle koruyan öyle bir topluluk biçimi bulmak gerekir ki bu sayede hem her birey herkesle birleştiği halde kendisine itaat etsin ve hem de eskisi kadar özgür kalsın.

Yazar : Yazılıyor...Gökhan MURTEZA (Kırklareli Üniversitesi)