Sartre, Jean Paul

20.yy.’ın (1905-1980) önde gelen Fransız filozofu, oyun yazarı, biyografi yazarı, romancı, denemeci, siyaset teorisyeni ve aktivisti.

Yaşamı. Yaşamının hemen hemen tamamını geçirdiği Paris’te doğan Sartre küçük yaşta babasını kaybettikten sonra 11 yaşına dek annesinin ailesi tarafından büyütülür. Bu çocukluk yıllarını daha sonra Les Mots (Sözcükler,1963) adlı otobiyografik kitabında anlatır. 1920 yılında Paris’in en prestijli okullarından biri olan Henri IV Lisesi’ne girer ve liseden sonra da École Normale Supérieure’de eğitimine devam eder. Bu okullarda aldığı geleneksel felsefe eğitimi içinde Batı felsefesi tarihiyle tanışır ve özellikle Kartezyenizm, Yeni Kantçılık ve Bergsonculuk genç Sartre üzerinde belirgin bir etki bırakır. “Psişik olanın genel anlamda fizyolojik olanla ilişkisi” üzerine yazdığı bir araştırma projesi ile Berlin’deki Fransız Enstitüsü’nden bir burs alır ve 1933-34 yıllarını Berlin’de geçirir. Sartre, Berlin’de Husserl ve Heidegger’in düşünceleriyle tanışır ve Une idée fondamentale de la phénoménologie de Husserl: L’intentionnalité (Husserl Fenomenolojisinin Temel Bir Fikri: Yönelimsellik) adlı kısa metni kaleme alır. Sartre’ın 1934’te yazdığı ancak yazımından 5 yıl sonra 1939’da yayınlanacak olan bu kısa metin daha sonra filozofun yönelimsellik fikrini kendi varoluşsal vurgusuyla geliştirdiği analizlerinin bulunduğu ana metinlerinin küçük bir uydusu gibi ele alınmıştır.

Felsefesi ve eserleri. Sartre’ın ilk felsefe kitapları olan L’imagination (İmgelem) ve La Transcendence de l’ego: Esquisse d’une description phénoménologique (Ego’nun Aşkınlığı: Fenomenolojik Bir Betimlemenin Taslağı) Berlin seyahati sonrasında, 1936’da yayınlanır. Ego’nun Aşkınlığı’nda Sartre, Husserl fenomenolojisine bağlı bir yönelimsellik ve bilinç anlayışını inşa etmeye başlar. Sartre’ın fenomenolojik ontolojisine hazırlık metni gibi görülebilecek Ego’nun Aşkınlığı’nda Husserl fenomenolojisinin temelde üç belirgin veçhesi Sartre tarafından radikal bir biçimde eleştirilir: transandantal ego, özcülük ve Husserl’in eidetik indirgeme metodunda işleme koyulan paranteze alma (époché).

Ego’nun Aşkınlığı’nı takiben 1938’de Esquisse d’une théorie des émotions’u (Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı), 1940’ta da L’imaginaire (İmgesel) adlı kitabını yayınlanır. Bu kitaplarda Sartre üzerindeki Heidegger etkisi daha belirgin bir hal alır. Sartre, “insan gerçekliği” [réalité humaine] kavramını oluştururken Heidegger’in kavramlarına yaslanır ve varlık araştırmasını “dünyada olan”ın, “dünyada olan varlık”ın  (Alm. In-der-Welt-sein, Fr. l’être-au-monde) betimlenmesi üzerinden ilerletmeye başlar. 1943 yılında ise Sartre’ın felsefi başyapıtı olarak görülen L’être et le néant: Essai d'ontologie phénoménologique (Varlık ve Hiçlik. Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) yayınlanır.

Ontoloji, Sartre için betimleyici olmayı hedefleyen, varlığın nasıl açıklanacağıyla ilgilenen bir çalışma alanıdır. Varoluşsal bir vurguyla yenilenmiş bir fenomenolojik yöntem, Sartre’a göre, sadece bilincin nasıl işlediğini göstermeye değil aynı zamanda bilincin yöneldiği dünyada olanların açığa çıkarılmasına, betimlenmesine de hizmet eder. Sartre, fenomenolojiyi, Batı felsefe tarihinde belirleyici olmuş klasik ikiliklerin (görünüş-öz, kuvve-fiil, iç-dış vb.) aşılması yönünde atılmış büyük bir adım olarak görür. Sartre, kendi varlık soruşturmasında Kartezyen cogito’dan, bilinçten hareket eder ancak asıl hedefi onu saf bir içsellik alanı olarak betimlemekten çıkmaktır. İşte bunu yaparken Varlık ve Hiçlik’te, Husserl’in yönelimsellik anlayışını kullanıma sokar. Sartre için bilinç, Kartezyen cogito’nun ifade ettiği türden bir tözsel içsellik alanı olarak değil, sürekli olarak dünyada olan, dünyayla ilişki halinde kendi kendini kuran varoluşsal bir gerçeklik olarak tanımlanır. Sartre için Husserlci “her bilinç bir şeyin bilincidir” formülasyonu önemli bir çıkış noktasıdır ama bilinç-şey ilişkisi paranteze alınarak değil, varoluşsal koşullar içinde incelenmek zorundadır.

Varlık ve Hiçlik’te Sartre’ın kendi özgün felsefi terminolojisi içinde “kendi-için-varlık” (l’être-pour-soi) bilinci, dünyayla yönelimsel bir ilişki halinde olan varlık modunu ifade eder. “Kendinde-varlık” (l’être-en-soi) kavramıyla da bilinç olmayan şeyleri, bilincin yöneldiği gerçeklik alanında bulunan somut varolanların varlık modunu ifade eder. Bu iki varlık bölgesi arasındaki ilişkinin açımlanması üzerinden Varlığın betimlenmesi Sartre’ın baş eserinin temel hedefidir. Bu çerçevede kendisi-için-varlık sürekli olarak hem dünyaya yönelmiş olan hem de aynı anda sürekli olarak kendi kendine doğru yönelmiş olan varlıktır. Kendisi-için-varlığın varoluşu mutlak bir özgürlükle kendi kendini inşa, kendi kendini icat etme hali olarak betimlenir. Yani bilinç kendini hem kendisi olmayan şeylere doğru yönelmişlik olarak (bir şeyin bilinci olarak) hem de aynı zamanda kendine doğru yönelmişlik olarak (kendi kendinin bilinci olarak) varoluşu boyunca kurar. Bilinç dünyayı yaratmaz, bilinçten bağımsız olarak varolan gerçeklik bilince görünümleri üzerinden belirir. Bilincin yönelimsel hareketinin imkânı ise Sartre’da, bilince içkin bir hiçlikle, bir tür mesafe ile açıklanır. Hiçlik dünyaya bilinç ile girer. Bilinç dünyaya kendinde taşıdığı somut hiçliği sokan varlıktır.

Kendisi-için-varlık boşluklu, tam olarak kendi kendisiyle çakışık olmayan, kendi kendine bir mesafede olan varlıktır. Kendinde-varlık ise masiftir, boşluksuz ve tamdır.

Varlık ve Hiçlik’te Sartre’ın ortaya koyduğu bilinç anlayışı üzerinden vardığı çatışmalı bilinçler arası ilişki biçimi olumlu bir bireyler arası varoluşu mümkün kılabilecek bir ahlakın ya da politikanın tesisinin önünde engel olarak görülmüştür sık sık. Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’e yöneltilen temel eleştirilere cevap verdiği bir konuşması 1945 yılında L’Existentialisme est un humanisme (Varoluşçuluk Bir Hümanizmadır) başlığıyla yayınlanır. Aslında Sartre, Varlık ve Hiçlik’te ortaya koyduğu bilinç ve özgürlük anlayışının somut olarak kendini göstereceği alanın ahlâkın alanı olduğunu söyleyerek bitirir eserini; ancak bu eseri takiben bir ahlak teorisi kitabı yayınlamaz. 1960 yılında Sartre antropoloji, sosyoloji ve varoluşsal psikanalizi de yardımcı disiplin olarak devreye sokarak Marksizm’i yeniden ele almaya ve onu içine düştüğü dogmatizmden çıkarmaya yönelik siyaset teorisinin ilk kısmını yayınlar: Critique de la raison dialectique (Diyalektik Aklın Eleştirisi). Bu kitabında Sartre aslında düşüncesinin ontolojik zemininden itibaren tarihsel bir varlık olarak ortaya koyduğunu düşündüğü özgür bilincin ortak praksis içinde toplumsal varoluşunu betimler. Ahlak alanına dair Sartre’ın 1947-1948 yılları boyunca aldığı notları Cahiers pour une morale (Bir Ahlak İçin Defterler)  başlığıyla ölümünden sonra, 1983’te Arlette Elkaïm-Sartre tarafından düzenlenerek yayınlanır.

KAYNAKÇA

-Cohen-Solal, Annie. Doğumunun Yüzüncü Yılında Jean-Paul Sartre. Çeviren İsmail Yerguz. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2005.

-Direk, Zeynep. “Jean-Paul Sartre”. Çağdaş Kıta Felsefesi. Bergson’dan Derrida’ya içinde, 94-121. Ankara: FOL Kitap, 2021.

-Flynn, Thomas. "Jean-Paul Sartre", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Fall 2013 Edition). Editör Edward N. Zalta .

https://plato.stanford.edu/entries/sartre/#Ont

-Howells, Christina (ed.). Cambridge Companion to Sartre. Cambridge: Cambridge University Press, 1992.

-Schilpp, Paul Arthur (ed.). The Philosophy of Jean-Paul Sartre. La Salle, Ill.:Open Court, 1981.

Yazar : Gaye ÇANKAYA EKSEN (Galatasaray Üniversitesi)