Scheler, Max

1874-1928 yıllan arasında yaşamış olan Alman filozofu.

Temel eserleri: Die Transzendentale und die Psychobgische Methode [Transendental ve Psikolojik Yöntem), Wessen und Formen der Symphatie [Duygudaşlığın Özü ve Şekilleri) ve Die Stellung des Menschen im Kozmos [İnsanın Evrendeki Yeri).

Felsefeye olduğu kadar sosyolojiye de önemli katkılar yapmış olan Scheler özellikle kültür sosyolojisi ve felsefî antropoloji alanında önemli bir yer tutar. Göreciliğe, felsefî antropolojisinde benimsediği evrensel bir insan doğası görüşüyle karşı çıkan Max Scheler, inanç sistemlerinin çeşitliliği ve göreliliğini kabul etmekle birlikte, insan doğasının evrensel olduğunu savunmuştur.

Bilgi Görüşleri: Fenomenolojik gelenek içerisinde yer alan bir düşünür olan Scheler, çıkar gözetmeyen, bizatihi kendisi için istenen bilgi diye bir şeyin olmadığını öne sürer. İnsanla varlık arasındaki sabit ve değişmez bir ilişki biçiminde anlaşılmaması gerektiğini söylediği bilginin, o üç türü olduğunu iddia eder. Bunlardan teknolojiyle ilişkili olup, doğa üzerinde denetim ve hâkimiyet kurmayı amaçlayan bilimsel bilgi, tikellerin bilgisidir Gözlemlerden meydana gelen bu bilgi türü, sınıflamalara ve nihayet genel yasalara götürür. Buna karşın, Aristoteles'in ilk felsefe adını verdiği disiplinin kapsamı içinde değerlendirilmek durumunda olan ikinci bilgi türü, özlerin ve varlık kategorilerinin bilgisidir. Tümelin bilgisini veren bu bilgi türünde, denetim ve hâkimiyet arzusunun yerini aşk alır. Bu bilgi, tümevarımdan bağımsız olduğu için a priori bir bilgi türü olup, insan için bir türsel ayırım olma işlevi görür.
Scheler’e göre, üçüncü bilgi türü, metafizikse! gerçekliğin, varlığın bilgisi olup, insanı kurtuluşa götürür. Fenomenolojik gelenek içinde yer alan varoluşçu filozoflar gibi, temel felsefî problemlere ilişkin doğru bir kavrayış için mutlak başlangıç noktasının insan varlığına ilişkin araştırma olduğunu belirten Scheler, tıpkı mikrokosmosun, makrokosmosun küçük ölçekli bir kopyası olması gibi, insanın aynı zamanda küçük bir Tanrı olduğunu iddia etmiştir. Başka bir deyişle, fenomenolojik yöntemi varlık konusuna da uygulayan ve tecrübenin yapısına ilişkin fenomenolojik analizin insana karşı karşıya bulunduğu varlık denizini açımlayacağını savunan Scheler, insanın geleneksel çerçeve içinde Tanrı adı verilen bir sonsuzluk arayışı içinde olduğunu iddia etmiştir.

Ahlâk Görüşleri: O, bu tezini oldukça önemli katkılar yaptığı ahlâk alanındaki görüşleriyle temellendirmiştir. Çağdaşlarını ahlâk ve din konusundaki görüşleriyle etkilediği için aynı zamanda 'katolik Nietzsche" diye de adlandırılan Scheler’e göre, insanı hayvandan ayıran nitelik, akıl olmaktan çok, duygusallıktır. Zira insanı hayvandan ayıran ve ona hayvanda olmayan bir tinsel yaşam kurma olanağı sağlayan şey, onun duygusallığıdır. İnsan sevgi, nefret ve seçim gibi edimlerle, hiçbir hayvanda olmayan bir değer duygusuna sahip olur. Bu edimlerin nesnesi ise, doğada olmayan ve salt insana geçişli olan değerlerdir. Ona göre, değerler, ancak hissetme, sevgi ve nefret gibi duygusal edimlerle anlaşılabilecek olan şeylerdir.

Değerler akıl yoluyla kavranabilir olan alanın ötesinde kaldığı için, insan varlığının kavrayıcı edimleriyle tanınamaz. Scheler için, insanın değerlere bağlı olan duygusal yaşamı, ancak sezgisel, duygusal ve heyecansal bir düşünme ile ele alınabilir. İnsanın değer koymadığını, değerin a priori bir öz olarak zaten varolduğunu ve dolayısıyla insanın ancak değerin arkasından gittiğini söyleyen Scheler, değerleri dirimsel, duyusal, tinsel ve mutlak değerler olarak dörde ayırmıştır.

Değerlerin, belli bir hiyerarşi içinde, değişmeyen, insanın yargılarından etkilenmeyen özler olduğunu öne süren filozof, tarihselciliği, mutlak, değişmez ve zorunlu değerleri göreli kıldığı gerekçesiyle eleştirmiştir. Mutlak değerlerin var olduğunu ve tarihselciliğin zorunlu olarak gündeme getirdiği göreciliğin, ancak nesnel ve değişmez bir değerler sistemi ile aşılabileceğini; değerlerin mutlak olmakla birlikte, insanın bu değerleri kendisine göre gerçekleştirmeye, somutlaştırmaya çalıştığını söyleyen Scheler'e göre, dirimsel ve duyusal değerlerin taşıyıcısı olan insan canlı varlığa özü değerleri gerçekleştirmeye çalışır. Ondaki bu yönelim, doğal olup irâdî değildir. Dolayısıyla, bu değerlerin gerçekleştirilmesi ahlâkı bir nitelik taşımaz.

Fakat tinsel ve mutlak değerlerin de kendi başlarına bir ağırlıkları yoktur. Scheler'e göre, insan bu değerleri gerçekleştirmek için, irâdî eylemde bulunmak durumundadır; başka bir deyişle, bu değerlerin gerçekleştirilmesi, hayata geçirilmesi insanın istemesine bağlıdır, işte dirimsel, duyusal ve hatta, güzel-çirkin, hak ve haksızlık gibi, tinsel değerlerde gerekmeyen bu isteme, irâde, kutsal, iman ve kendini adama gibi mutlak değerlerin hayata geçirilmesinin olmazsa olmaz koşulu olur; öyle ki, bu değeri isteme ve değeri gerçekleştirme isteği, ahlâkı meydana getiren, ahlâkı yapan şey hâline gelir.

Scheler'e göre, insanın özgürlüğü ya da özerkliği de burada ortaya çıkar. Özgür bir varlık olarak insan, bu mutlak değerlerin hayata geçiricisi olduğu sürece ahlâklı bir varlık olur. O, iyi ve kötünün de, tam tamına işte bu noktada ortaya çıktığını söyler. İyi ve kötü, özgür insanın mutlak değerleri hayata geçirmeye yönelik eylemlerinde ortaya çıkan değerler olarak, ahlâkî değerler olup çıkar. Nesne değerlerine doğal varlık olarak yönelen insan yerine, mutlak değerlere özgür bir varlık olarak yönelen insan ise, kişi olmak durumundadır. Demek ki, kişinin eyleminin iyi ya da kötü olmasının ölçütü, hayata geçirilen değerin, tercih edilen bir değer olup olmamasıdır.

Scheler'e göre, en yüksek iyi ise, mutlak ya da kutsal değeri gerçekleştirmeye yönelmiş olan kişinin amaçladığı ideal özdür. Onun gerçekleştirmeye çalıştığı bu ideal öz ise, tanrısal özdür, insan bu yoldan giderek, tanrılığın varlık birliğine katılır. Kişinin irâdesi ile tanrısal irâde, böylelikle bir birliğe girebilir.

Yazar : YAZARINI BEKLEYEN MADDE....