sosyal felsefe

[İng. social philosophy] [Alm. Sozialphilosophie] [Fr. philosophie sociale] [Es. T. cemiyet felsefesi] [Tr. Alt. toplumsal felsefe]

1. (Genel Olarak): Sosyal felsefe; politik, hukuki, ahlaki ve kültürel problemler için sosyal bağlamları ya da çerçeveleri felsefi düzlemde çözümlemeye çalışan felsefe disiplininin en genel adıdır. Bu noktada sosyal ontolojiden bilgi etiğine, kozmopolit demokrasi teorilerinden hukuk ve insan hakları tartışmalarına, küresel adaletten toplumsal cinsiyet alanına kadar çok geniş bir yelpazeye uzanan bir felsefi çerçeve sosyal felsefenin ilgi konularını oluşturur. Dolayısıyla bu ilgiler ekseninde çalışmalar yapan ve üreten her filozof bir aşamada sosyal/toplumsal felsefenin ya da toplum felsefesi alanının bir bileşeni olarak değerlendirilebilir.

Sosyal felsefe, felsefenin diğer temel alanlarıyla pek çok noktada kesişir. Örneğin “sosyal kurumların doğası nedir?” sorusu sosyal felsefeyi ontolojik bir ilgiye yakınlaştırırken, “farklı türden sosyal grupların epistemik sonuçlar üzerinde nasıl bir etkisi vardır?” sorusunu sorduğumuzda ya da bilginin toplumsal üretim dinamiklerini sorgulamaya başladığımızda sosyal epistemoloji alanına giriş yapmış oluruz. Bu kesişim kümeleri arasında, neden bir tür toplumun diğerine tercih edilmesi gerektiği, sosyal ve politik bir organizasyonun hangi amaçlara yönelmesi gerektiği, sosyal ve politik kurumların ölçüt ve yöntemler açısından nasıl değerlendirilebileceği, neden bir hükümete itaat edilmesi gerektiği ve eğer edilmeyecekse ne zaman edilmemesi gerektiği gibi etik ve politik yansımalara sahip bir grup soru da vardır. Her ne kadar farklı görünseler de bu sorular, biri değerlendirici diğeri analitik olmak üzere birbiriyle ilişkili iki özel felsefi tutumu çağrıştırmaktadır. Birincisi norm ve değerlere atıfta bulunarak toplum ve sosyal kurumlar hakkında yargıda bulunmaya çalışır; ikincisi ise özel kurum ve uygulamaları desteklemek için sunulan argümanları analiz eder ve değerlendirir. Sosyal felsefe, filozofların bu tür sorunları çözmek için soruşturmada bulunma ve cevaplar sağlama çabasını temsil eder. Bu açıdan bakıldığında sosyal felsefe, sosyal yapı ve işlevlerin altında yatan ilkelere atıfta bulunarak yapılan sosyal sürecin felsefi bir eleştirisidir (Beck 1979, 1).

Sosyal sürecin altında yatan ilkelerin felsefi eleştirisi olarak sosyal felsefe, sosyal ve politik kurumları ya oldukları gibi ya da tasavvur edildikleri tarzda gerekçelendiren argümanları çözümlemeye ya da tesis etmeye çalışır. Eğer bir filozofun vurgusu öncelikle değerlendirmeye yönelikse, sosyal felsefe onun için değer deneyimlerimizin doğasını ve anlamını araştıran değer teorisinin bir dalı haline gelebilir. Hatta yer yer sosyal felsefenin sosyal düzenin ortaya çıkardığı normatif sorulara uygulanmasından ibaret olduğu bile savunulabilir. Öte yandan, filozofun ilgisi sorgulama yöntemleri ve kavramların analizi ise, sosyal felsefe değerlere karşı tarafsız olmaya çalışacak ve daha ziyade terimlerin ve argümanların açıklığa kavuşturulmasına ve muhtemelen olgusal belirlemelere yönelecektir. Daha spekülatif düzeyde iş gören filozoflar ise bu iki ilgiyi kendi yaklaşımlarında birleştirmeye çalışabilir. Her halükârda bu yaklaşımlar sosyal kurumların gerekçelendirici argümanlarını eleştirel bir düzlemde incelemeye çalışmaları bakımından birbirine benzemektedir.

2) (Platon’da): Sosyal felsefenin kurulumuna ilişkin ilk sistematik çabayı Platon’un Politeia (Devlet) eserinde buluruz. Platon ilgili eserde saf epistemoloji, saf ontoloji ya da genel olarak saf felsefe yapmaktan çok, aslında toplumsal hayatın belirli yüksek değer ya da ilkeler çerçevesinde düzenlenerek iyileştirilmesini önermektedir. Dolayısıyla sosyal felsefeyi tarihsel açıdan Platon’la başlatmak akla yatkın görünmektedir. Elbette Platon’un böylesi bir tartışma yürütmesi konusunda kendisini negatif düzeyde motive eden Sofistler de bu tartışmanın tarafı sayılmalıdır.

Sosyal ve politik kurumların gerekçelendirilmesine ilişkin teorik yaklaşımların bir dizi önemli tema içerdiği düşünülürse bu temaların tamamı Platon felsefesinde mevcuttur. Filozof öncelikle bir topluma neden ihtiyaç duyulduğunu açıklar, sonrasında insan doğası üzerinden temellendirdiği ruh öğretisiyle toplumsal sınıfları ilişkilendirir. Bu çerçevede görev dağılımını, kapasiteleri, erdemleri ve özellikle adalet idesini tartışarak güç ve kontrol mekanizmalarına odaklanır. Bu temaların tamamı sosyal felsefenin kendi ilgi ve görüşlerinde olduğu kadar felsefi soruşturmada varılan sonuçlar bakımından da büyük bir çeşitlilik sergilediğini göstermektedir.

3) (Max Horkheimer’da): Sosyal bilimler/sosyal teori tartışmalarıyla modern dönemde yeni bir boyut kazanan sosyal felsefe 20. yüzyılın belki de en önemli ekollerinden biri olan Frankfurt Okulu tarafından başat felsefe disiplini olarak değerlendirilmiştir. Okul’un ilk kuşak düşünürlerinden Horkheimer için sosyal (toplumsal) felsefe, somut insanların toplumsal hayatıyla bağlantılı olarak anlaşılabilecek somut olguları soruşturur. Devlet, hukuk, ahlak, ekonomi, kültür, sanat, din vb. öğeler, insanlığın tüm maddi ve tinsel kültürü bu soruşturmaya dahil edilir. Sosyal felsefeye ilişkin bu vurgu ancak ve ancak bireyüstü bir alanla, başka bir ifadeyle “bütün” kategorisiyle bağlantılı farklı dolayımlar eşliğinde sosyal araştırmanın yürütülebileceğini bize söyler. Bireyi içinde yaşadığı toplumsal bütünlüğü bağlamında ele almak, tikel varoluş ile tümel Akıl, gerçeklik ile İdea, yaşam ile Tin arasında karşılıklı ilişkiye dair o kadim sorunun yeni başlıklar çerçevesinde tartışılması anlamına gelir.

KAYNAKLAR

Max Horkheimer, “The State of Contemporary Social Philosophy and the Tasks of an Institute for Social Research”, Stephen E. Bronner & Douglas M. Kellner (ed.), Critical Theory and Society içinde, çev. Peter Wagner, Routledge, New York, 1989, s. 25-36.

Platon, Devlet, çev. S. Eyüboğlu & M. Ali Cimcoz, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2019.

Robert N. Beck, Handbook in Social Philosophy, MacMillan Publishing, New York, 1979.

Yazar : Kurtul GÜLENÇ (MSGSÜ)