Spencer, Herbert

1820-1903 yılları arasında yaşamış olan İngiliz filozofu.

Temel eserleri arasında, First Principles [İlk İlkeler), First Principles of Sociology [Sosyolojinin İlk İlkeleri), Social Statistics [Sosyal İstatistik), Descriptive Sociology [Betimsel Sosyoloji] adlı kitaplar bulunan ve fizik ve biyoloji bilimleriyle, siyasî ve toplumsal liberalizmden oldukça etkilenmiş olan Spencer'in felsefesinin temelinde evrim düşüncesi vardır. Bilimle dini uzlaştırmayı ve böylelikle de felsefeye yer açmayı amaçlayan Spencer'a göre, felsefe tüm diğer bilimlerden genelliğiyle ayrılır. Felsefedeki teorilerin varolan herşey için geçerli olduğunu öne süren Spencer, evrim öğretisini bu durumun tek istisnası olarak görmüştür.

Temeller: Evrim teorisinin deneysel olarak test edilebilir, savunulup temellendirilebilir bir kuram olduğunu belirten Spencer, basitten karmaşığa, homojen olandan heterojen olana doğru gerçekleştiğini düşündüğü evrimin, doğadaki, toplum ve ahlâkî yaşamdaki örneklerini gözler önüne sermeye çalışmıştır.

Epistemolojisi: Epistemoloji alanında, insan varlığının bilgisinin sınırlı olduğunu, bizim yalnızca fenomenleri bilebileceğimizi öne süren Spencer, bir yandan da bu fenomenlerden, herşeye karşın Bilinemez Olanı, fenomenlerin kaynağı ve evrimin temeli olan Kavranamaz Gücün varlığını çıkarsayabileceğimizi savunmuştur. O, ilerlemenin bir raslantı, insanın kontrolü altındaki bir şey olmayıp, bir zorunluluk olduğunu belirtmiş, yaşamın, içsel olanın dış çevreye uyarlanmasından, sürekli olarak ona göre ayarlanmasından başka bir şey olmadığını iddia etmiştir. Siyaset alanında bireyciliği savunmuş, yaşam, zihin ve toplumu madde, hareket ve güç aracılığıyla açıklamaya çalışmış olan Spencer, ahlâkın doğal bir temeli olduğunu, ahlâkî sonuçların genel evrim yasasım izlediğini öne sürmüştür.

Ahlâk felsefesi: Başka bir deyişle, siyaset felsefesi alanında eski liberalizmin en önemli temsilcilerinden biri olan Spencer'a göre, devlet ve toplumun iki temel şekli vardır: Askeri devlet ve endüstriyel devlet. Bunlardan askeri devlet toplumsal örgütlenmenin başlangıç formu olup, ilkel ve barbardır, savaş için her zaman hazırdır. Birey, burada savaşta zafer amacı için bir araçtan başka bir şey değildir. Toplum sıkı ve disiplinli bir biçimde örgütlenmiştir ve her birey militarizm ve otoriter yönetimin gerekleri için kendisine tahsis edilmiş olan konumu işgal eder. Şovenizmle milliyetçilik ve emperyalizmin askerî devlete gerekli ideolojik esini sağladığını ve devletin ruhbani yapısının itaat ve disiplinin önde gelen erdemler olduğunu öğretmeye yöneldiğini öne süren Spencer'a göre, sanayici sınıfların İktisadî faaliyetleri devletin askerî ihtiyaçlarına bağlıdır; ekonominin hedefi daha büyük maddî refah aracılığıyla kişisel mutluluğu arttırmak değil, fakat ortak gücü başarılı fetihlerle beslemektir.

Spencer'a göre, askerî devlet kendi topraklarım genişlettikçe ve uzun bir zaman dilimi sonunda barış ve istikrarı sağlayınca, yavaş yavaş sanayici bir devlet ve toplum olmaya doğru evrim geçirir. Söz konusu endüstriyel devlet, askerî devletin her bakımdan karşıtıdır. Bireyin toplumdaki yerini belirleyen şey, statüden ziyade, sözleşmedir. Sanayici toplum ve devlette, yaşam biçimi gönüllü işbirliğine dayalı olup, kendiliğindenlik, çeşitlilik, farklılık ve mutabakatsızlık, bireyi yönetimin en yüce amacı sayma, onun en önemli değerleridir. Bu toplumun amacı, üyelerine en fazla özgürlüğü ve an yüksek mutluluğu temin etmektir.

Askerî toplumdan sanayici topluma doğru ilerleme, Spencer’a göre, yönetimin azalması anlamına gelir, zira hükümet 'mevcut barbarizmin bir delili'nden başka bir şey değildir. İnsanlar barışçı, birlikte yaşamaya gönüllü oldukları, işbirliği yapmayı öğrendikleri ölçüde sanayici toplum idealine daha çok yaklaşırlar. Bununla birlikte, modem endüstriyalizmin bizatihi kendisinin yağmacı ve yırtıcı acımasızlığın yepyeni bir şeklini gün ışığına çıkardığını göremeyen Spencer, bireyin bir amaç olmaktan ziyade, bir araç konumuna indirgendiğini kavrayamamıştır. Yine Spencer, ondokuzuncu yüzyıl kapitalizminin temel erdeminin, barışçı işbirliğinden ziyade, acımasız bir militarizm olduğunu farkedememiştir.

Sosyalist düşüncenin amansız bir karşıtı olan Spencer, 'bütün sosyalizmlerin kölelik olduğunu' ileri sürer. Zira, ona göre, sosyalizm ya da komünizmde birey, belli bir efendiye değil, bütün topluluğa köle kılınır ve kölenin efendisinin 'tek bir kişi ya da bir toplum olması arasında pek bir fark yoktur.

Yazar : YAZARINI BEKLEYEN MADDE....