tanınma

[Alm. Anerkennung] [Fr. reconnaissance] [İng. recognition]

Çağdaş dünyada hukuk, politika ve etik alanlarının merkezi kavramlarından biri haline gelmiş olan tanınma, toplumsal hareketler yoluyla gündelik dil içinde de aşina olduğumuz bir kavrama dönüşmüştür. Türkçede tanınma, “tanıma”dan farklı oluşu nedeniyle, Fransızca ve İngilizcede sahip olduğu çok anlamlılığı barındırmaz. Felsefi kullanımında, Almancadaki Anerkennung sözcüğüyle benzer biçimde, öznelerin toplumsal kurumlar ve pratiklerle olan ilişkilerinde ve öznelerarası ilişkilerde kabul etme/kabul görme, onaylama/onaylanma deneyimlerine gönderme yapar. Hegel ve Fichte’nin düşünceleri yoluyla felsefi bir kavram olarak yerleşen tanınma, bir kişinin kendisinin ya da eylemlerinin değerinin tanınmasını ifade eder ve bu anlamıyla hor gör(ül)me, küçümse(n)me, aşağıla(n)ma kavramlarıyla karşıtlık içinde ele alınır. 

Kavramın doğuşu. Tanınmanın sistematik biçimde ele alınması ve kavramsallaştırılmasının Hegel’in felsefesiyle, özellikle de Tinin Fenomenolojisi’nin “köle efendi diyalektiği”ne ayrılmış olan bölümünde gerçekleştiği genel olarak kabul edilir. Ne var ki Charles Taylor’ın vurguladığı gibi tanınma felsefi bir sorun olarak ilk kez Jean-Jacques Rousseau’nun modern topluma yönelttiği eleştiride ortaya konur. Taylor, modernlik öncesi dünyanın hiyerarşik düzeninde geçerli olan şeref kavramının yerini modern dünyada insanların eşitliğine vurgu yapan haysiyet kavramının aldığını belirterek, tanınmanın bu eşitlik temelinde ele alınışını modern kültürün ve modern demokrasinin özgünlüğü olarak belirler. Taylor’a göre Rousseau, insanlar arası eşitliği özgürlük için vazgeçilmez kabul ederek, eserlerinde tanınmayı modern anlamıyla dile getiren ilk   düşünürdür. Ancak Rousseau’ya göre bireylerin tanınma talebi, düşünürün yozlaşmış olarak nitelediği, insanlar arasındaki faklılıkların ve şeylerle olan ilişkilerin hüküm sürdüğü toplumda geçerli kabul edilen değerleri ve kanıları hedefler. Bu anlamda diğerlerinin gözünde bu değerlere sahip olma, bu yolla onların saygısını kazanma ihtiyacı olarak tanınma talebi, Rousseau’da özgürlüğe değil, köleliğe götürür. Rousseau bu yozlaşmış toplum eleştirisinde, G.W.F. Hegel’de yalnızca öznelerarası ilişkileri değil, aynı zamanda tinin hareketini de belirleyecek olan tanınmanın eleştirel nüvesini sunar.

Hegel’de tanınma söz konusu olduğunda ilk akla gelen “köle efendi diyalektiği”dir. Bu diyalektik bir özbilincin ancak diğer bir özbilinç ile karşılaşmasında, onun tarafından onaylanmasıyla kendini gerçekleştirebileceğini anlatır. Köle ve efendi arasındaki tanınma mücadelesi, öncelikle taraflardan birinin ölüm korkusu karşısında geri çekildiği ve kölelik pozisyonunu kabul ettiği, ölümü göze alan diğerinin efendi olarak tanındığı bir ilişkiye evrilir. Ne var ki kabul ettiği diğer bir özbilinç tarafından değil, bir köle tarafından tanınan efendinin bu ilişki içinde kendini gerçek anlamda onaylanmış ve kabul edilmiş olarak deneyimlemesi imkansızdır. Köle ise çalışmasının dünya üzerindeki dönüştürücü gücünü fark ederek efendinin dünya ile kuramadığı bir ilişkiyi kurmuş olsa bile, karşılıklı tanınma gerçekleşmeksizin, diğer bir deyişle bu dönüştürücü güç toplumsal kılınmaksızın bu ilişki bir özbilinç-dünya ilişkisine evrilemez. Bu nedenle Hegel’de tanınma, tinin tarih içindeki hareketinin modernliğe özgü etik yaşam ve sivil toplumdan ayrılmış modern devlette gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan hedefidir. Tin kendini tanınma olarak var eder, tarihsel, somut gerçekleşmeleri içinde kendini tanır. Hegel’in Hukuk Felsefesinin İlkeleri’nde ortaya koyduğu, nesnel tinin modern belirlenimi olan etik yaşam teorisi, aile, sivil toplum ve devlet içinde yer alan kurumların ve yerleşmiş olan pratiklerin öznelerarası karşılıklı tanınma çerçeveleri olarak anlaşıldığı modern toplumsallığın örgütlenişini açıklığa kavuşturur. Bu etik yaşam içinde kurulan tanınma ilişkileri, bireysel özgürlüğün toplumsal özgürlüğün kurumları içinde gerçekleşmiş biçimleri, var oluşlarıdır ve Hegel’de hak kavramının içeriğini oluştururlar.

Çağdaş tanınma teorileri. Tanınma sorunu, XX. yüzyılın son çeyreğinde bir yandan kimlik ve hak mücadelelerinin bir sonucu olarak, diğer yandan siyaset felsefesi alanına hâkim olduğu düşünülen liberal teorilere yöneltilen eleştiriler dahilinde hem pratik hem de teorik anlamda yeniden gündeme gelmiştir. Çağdaş tanınma teorileri içinde, Hegel’in mirasını metafizik temellerinden, diğer bir deyişle tarihin öznesi olarak tin anlayışından kopararak, iki farklı yönde takip eden Charles Taylor ve Axel Honneth’in felsefeleri ön plana çıkar.

Charles Taylor’ın çokkültürcülük anlayışının merkezi kavramı olan tanınma, düşünür tarafından “insan için hayati bir ihtiyaç” olarak tanımlanır. Taylor’a göre kimlik diyalojik olarak oluşur ve dönüşür.  Tanınmanın bireyler için yaşamsal olmasının nedeni kimliğin bu diyalojik niteliği, kim olduğumuzun diğerleriyle ilişkilerimiz içinde belirleniyor oluşudur. Taylor, liberalizmin negatif özgürlük ve köksüz benlik anlayışını eleştirir, ancak onun tanınma teorisi liberalizmi dışlayıcı biçimde reddedilmesini değil, onun içeriden dönüştürülmesini hedefler. Modern kimliğin bir yandan insanlar arası eşitlik fikrine dayalı olarak haysiyet, diğer yandan farklılıkları temel alan otantik varoluş ile şekillendiğini savunur. Haysiyeti (İng. dignity) temel alan ve evrensel politikaların, bireylerin otantik varoluşlarını (İng. authenticity) gerçekleştirmelerine, diğer bir deyişle yaşamlarının onlar için taşıdığı moral anlamı hayata geçirmelerine izin verecek, farklılıkların tanınmasını amaçlayan politikalarla tamamlanması gerekir. Bunlar aynı zamanda kültürlerin biricikliğini tanıyan ve korunmasına imkân sağlayan politikalardır.

Eleştirel Teori geleneği içinde Hegel’in teorisini yeniden canlandıran Axel Honneth, bu geleneğin toplum analizi ve eleştirisinin temel kategorisi olan yabancılaşmanın karşısına tanınmayı yerleştirir. Yabancılaşmamış, bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayan bir yaşam, onların tanınma taleplerinin karşılandığı, ahlaki varoluşları içinde kabul edildikleri ve onaylandıkları öznelerarası ilişkilerin varlığına bağlıdır. Taylor’dakinden farklı olarak tanınma kültürel bir aidiyete değil, öznelerarası ilişkilerde ve karşılıklı taleplerde açığa çıkan toplumsallığın normatif ilkesine gönderme yapar. Tanınma, Hegel’de olduğu gibi Honneth’te de öncelikle bir mücadelenin konusudur. Honneth’e göre, tanınma mücadeleleri “sosyal çatışmanın moral grameridir” ve toplumsal dönüşüm bu mücadeleler yoluyla gerçekleşir. Honneth Kampf um Anerkennung (Tanınma Uğruna Mücadele)’u takip eden Leiden an Unbestimmtheit (Bireysel Özgürlüğün Patolojileri) adlı eserinde, Hegel’in hukuk felsefesinin güncel bir yorumunu sunar ve etik yaşamın üç tanınma alanının çağdaş demokratik toplumlardaki örgütlenişine dair bir teori ortaya koyar. Aile ve arkadaşlık ilişkilerinde tanınma ve kabul görme bireyin özgüveninin, hukuki anlamda tanınma özsaygının koşuludur. Son olarak yurttaşlık alanındaki ilişkilerde gördükleri kabul bireylerin toplumsal öz-değer duygusunu kazanmalarını sağlar. Honneth’in etik yaşam yorumunun Hegel’in düşüncesinden belirgin biçimde ayrıldığı nokta, bu üçüncü alandaki tanınma ilişkilerinin doğrudan devlet çatısı altındaki kurumları ve pratikleri değil, dayanışma kavramını merkeze çeken ve her bir bireyin çalışmasıyla topluma yaptığı katkının tanınmasını hedefleyen yurttaşlar arası ilişkileri kapsamasıdır.

KAYNAKÇA

Rousseau, Jean-Jacques (2021), İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, çev. R. N. İleri, Say Yayınları, İstanbul.

Taylor, Charles (1996), “Tanınma Politikası” Çok Kültürcülük-Tanınma Politikası içinde (A. Gutmann, Ed.), çev. Y. Salman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Hegel, Georg Wilhelm Friedrich (2017), Tinin Görüngübilimi, çev. Aziz Yardımlı, İdea Yayınları, İstanbul.

Bumin , Tülin (2019), Hegel: Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Mollaer, Fırat (2017) “Kimlik Politikasını Yeniden Düşünmek: Çağdaş Tanınma Tartışmasının Birikimi”, Gaziantep University Journal of Social Sciences 16(4), 1135-1147, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/359757

Honneth, Axel (2016) Tanınma Uğruna Mücadele, Sosyal Çatışmaların Ahlaki Grameri Üzerine, çev. Ö. Aktok, İthaki Yayınları, İstanbul.

Honneth, Axel (2022) Bireysel Özgürlüğün Patolojileri. Hegel’in Sosyal Teorisi, çev. H. D. Özcan, Livera Yayınevi, İzmir.

Yazar : Zeynep SAVAŞÇIN (Galatasaray Üniversitesi)