yönelimsellik

[Alm. intentionalität] [Fr. intentionnalité ] [İng. intentionality]

Genel tanımı ve etimolojisi. Latince tendere kelimesinden türeyen yönelimsellik terimi en genel haliyle ‘bir şey hakkında olma’, ‘bir şeye yönelik olma’ veya ‘bir şeyi temsil etme’ anlamına gelir. Latince tendere kelimesi okları farklı hedeflere doğru yönlendirilebilen bir yayın nişan almasını ifade etmek için kullanılır. Bu anlamda yönelimsellik, zihnin tıpkı bir yay gibi farklı nesnelere yönelmesi ve onlarla ilgili olması demektir. Bir kitabı düşündüğümde düşüncem o kitap hakkındadır ya da ona gönderme yapar. Kitaplarımdan bahsederken kullandığım kelimeler bahsettiğim kitabı temsil eder. Felsefede zihinsel durumların veya kelimelerin bir şey, bir özellik ya da bir durum hakkında olmasını, ona gönderme yapmasını, onu temsil etmesini sağlayan bu özelliğe yönelimsellik denir. Literatürde niyet (İng. intention) ve yönelimsellik (İng. intentionality) kavramları sıklıkla birbirine karıştırıldığı için aralarındaki ayrımı netleştirmek önemlidir. Benim bu sözlük maddesini yazma niyetim yönelimselliğin yalnızca bir alt türüdür. Niyetimin yanısıra bu maddeyi yazma isteğim, yazacağıma dair inancım veya yazmakla ilgili korkularım da olabilir. İnançlar, istekler veya korkular da tıpkı niyet gibi yönelimselliğin farklı tezahürleridir.

Çağdaş yönelimsellik ve Franz Brentano. Yönelimselliğin doğasıyla ilgili çağdaş tartışmalar 19. yüzyılın sonlarında Franz Brentano ile başlamıştır ve kavram ilerleyen dönemlerde zihin felsefesi ve dil felsefesinin kilit kavramlarından biri haline gelmiştir. Psychologie vom empirischen Standpunkt [Ampirik Bakış Açısından Psikoloji, 1874] isimli kitabında terimi zihinsel durumların asli özelliği olarak tanıtan Brentano’ya göre yönelimsellik ‘zihinselliğin alametifarikası’dır. Zihinsel durumların yönelimsel olduğunu söylemek onların zihinsel temsiller olduğunu ve bir içeriğe sahip olduğunu söylemek demektir. Bu sebeple yönelimselliğin doğasıyla ilgili tartışmalar zihnin ne olduğu ve bir zihne sahip olmanın ne demek olduğuyla ilgili yapılan tartışmalarla bir bütün olarak ilerler. Literatürde konuyla ilgili çok sayıda tartışmaya rastlamak mümkündür. Bunlardan bazları ise şöyle sıralanabilir: Karmaşık bir temsil (örneğin tam bir düşünce veya tam bir cümle) anlamını veya içeriğini onu oluşturan bileşenlerin anlamlarından veya içeriklerinden nasıl devralır? Zihinsel durumların içeriği ile onların dış dünyada karşılık geldiği şeylerin anlamları arasındaki ilişki nasıl açıklanır? Sahip olduğumuz zihinsel durumların tümü yönelimsel midir? Dış dünyayı temsil eden şeyler temsil ettikleri dünyanın bir parçası mıdır?

John Searle ve yönelimsellik. John Searle yönelimsellik konusunda literatürde bir karmaşıklığın olduğunu düşünür ve bunu gidermek adına yönelimselliğin farklı türleri arasında ayrım yapar:

  1. Şu anda çok açım.
  2. Fransızcadaki ‘J’ai grand faim en ce moment’ ifadesi ‘şu anda çok açım’ anlamına gelir.
  3. Bahçemdeki bitkiler besin açlığı duyuyor.

Searle’e göre yukarıdaki cümlelerin tümü açlık durumuna ilişkin bir yönelimselliği ifade etse de üçünün de yönelimsellik statüleri birbirinden farklıdır. Birinci cümledeki gibi eğer ben açlık durumuna sahip isem buna diğer insanların düşüncelerinden bağımsız olarak sahibimdir. Bu sebeple Searle buna ‘içsel yönelimsellik’ adını verir. İkinci örnekteki Fransızca cümle yalnızca anlamsız bir dizi sembolden ibarettir, anlam cümleye içkin değildir ve Fransızca konuşanlar bu cümleyi sadece kendi içsel durumlarını ifade etmek için kullanırlar. Bu sebeple Searle buna ‘türetilmiş yönelimsellik’ adını verir. Her dilbilimsel anlam aslında türetilmiş yönelimselliğe örnektir. İçsel yönelimsellik gözlemciden bağımsız oluşurken, türetilmiş yönelimsellik -cümlenin anlamı o dili kullanan kişilere bağlı olduğu için- gözlemciye bağımlıdır. Searle’e göre üçüncü cümle ‘-mış gibi yönelimselliğe’ örnektir. Bu tür, açlık durumu gibi aslında sahip olmadığı bir özelliğin metaforik anlamda bitkilere yüklenmesiyle oluşur. Burada bitkilerin açlığa yönelimi varmış gibi davranılır ama aslında böyle bir şey söz konusu değildir. Bir şeyin -mış gibi yönelimselliğe sahip olduğunu söylemek aslında yönelimselliğe sahip değilken sahipmiş gibi davranıldığını söylemekle eşdeğerdir. Bu sınıflandırmayı yaptıktan sonra Searle açıklanması gereken asıl türün içsel yönelimsellik olduğunu söyler çünkü bütün türetilmiş yönelimsellikler içsel yönelimsellikten türetilmişlerdir ve -mış gibi yönelimsellik de aslında yoktur.

Doğalcı bir çerçevede yönelimselliği açıklamaya çalışan dört teori. Bir şey hakkında olma anlamına gelen yönelimselliği dış dünyanın fiziksel bir özelliği olarak açıklamak oldukça zordur. Bu sebeple içsel yönelimselliğe sahip olan zihnin fiziksel olmadığı düşünülür. Brentano’ya göre, zihinsel durumların yönelimsel içeriğe sahip olması, zihinsel fenomenlerin fiziksel fenomenlere indirgenememesinin ve fiziksel olarak açıklanamamasının en önemli sebebidir. Buna rağmen yönelimselliği doğal dünyayla uyumlu olarak açıklama girişimi çağdaş zihin felsefesinin temel uğraşlarından biri olmuştur. Doğalcı bir çerçevede yönelimselliği açıklamaya çalışan teoriler temelde dört gruba ayrılır. Bunlardan ilki kavramsal rol teorisidir. Bu teoriye göre inanç, istek, korku, arzu vb. gibi zihinsel durumların tamamı mantıksal olarak birbirine bağlı bir sistem olarak düşünülür. Zihinsel durumların anlamı ya da yönelimsel içeriği, dahil oldukları sistemde oynadıkları role göre belirlenir. Diğer bir ifadeyle; zihinsel durumların yönelimsel içeriği onların diğer zihinsel durumlarla arasındaki mantıksal ve kavramsal ilişkiden yola çıkarak belirlenir. Bu teoriler literatürde içselci teoriler olarak sınıflandırılır.  

İkinci grup teoriler nedensel teorilerdir. Buna göre yönelimsel içeriğe sahip zihinsel durumlar çevreyle girdiğimiz etkileşim sonucunda oluşur. Zihinsel durumların yönelimsel içeriğine dair açıklama ancak onların dış dünya ile etkileşiminden yola çıkarak yapılabilir. Diyelim ki balkonda çiçek olduğuna dair bir inanca sahibim. Bu inancın oluşmasının nedeni balkonumda gerçekten bir çiçeğin olmasıdır. Nedensel teoriler, zihinsel durumlar ile dış dünyadaki unsurlar arasındaki nedensel ilişkiye odaklandıkları için dışsalcı teoriler olarak sınıflandırılırlar.

Üçüncü grup teoriler biyolojik teorilerdir. Bu teoriler organizmaların işlevlerinden yola çıkarlar. Örneğin yüzgecin işlevi organizmaların suda yüzmesini sağlamak, kanatların işlevi bazı canlıların uçmasına yardımcı olmak, kalbin işlevi ise kan pompalamaktır. Buradan hareketle zihinsel durumların yönelimsel içeriğe sahip olması da tıpkı örneklerdeki gibi doğal seçilimin onları belirli şekilde işlev görmesi için şekillendirmesinden kaynaklanır. Anlam, biyolojik işlev ile aynı şeydir. Biyolojik teori literatürde ‘biyosemantik teori’ olarak da geçmektedir.

Dördüncü ve son grup araçsalcı / enstrümentalist teorilerdir. Bu teoriler biyolojik teorilere oldukça yakındır. Şöyle ki; yönelimsellik dediğimiz şey fiziksel sistemlerin karmaşık davranışlarından ibarettir ve ancak bu davranışlardan yola çıkarak açıklanabilir. Araçsalcı teorilerin stratejisi yönelimselliği fiziksel sistemlerin davranışına indirgeyerek açıklamaya yöneliktir. Literatürde yönelimselliği doğalcı bir çerçevede açıklamaya çalışan bu dört teoriyle ilgili bir uzlaşım yoktur ve tartışmalar hala devam etmektedir. Yine de bu teoriler yönelimselliğin nasıl ele alındığı hakkında fikir vermeleri açısından yararlı olarak görülebilir.

KAYNAKLAR

Brentano, Franz. Psychology from an Empirical Standpoint. London: Routledge and Kegan Paul, 1874.

Feser, Edward. Zihin Felsefesi. Çeviren. Osman B. Kaplan, İstanbul: Babil Kitabevi, 2006.

Jacob, Pierre, "Intentionality", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2023 Edition), Edward N. Zalta & Uri Nodelman (eds.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/spr2023/entries/intentionality/>.

Searle, John. Mind, Language, and Society. New York: Basic Books, 1998.

Yazar : Aslı ÜNER KAYA (Gümüşhane Üniversitesi)