Zenon, Kıbrıslı
M.Ö. 335-263 yılları arasında yaşamış olan, Stoa Okulunun kurucusu, Yunanlı filozof.
Akademi'de Krates'in nezaretinde felsefeyle meşgul olan Zenon, Stoalılar tarafından benimsenen temel ilkeleri belirlemiştir.
Ona göre, gerçek olan herşey maddîdir. Fakat evren, pasif bir maddeden oluşmamıştır. Değişen bir yapısı olan düzenli bütün olan evrendeki pasif maddeden başka, doğadaki düzenleyici, aktif öğeyi temsil eden bîr güç daha vardır. Bu aktif güç, maddeden farklı değildir, ancak maddenin değişik bir görünümüdür. O, hava akıntısı ya da nefes gibi, sürekli olarak hareket eden ince bir şeydir. Zenon bu gücün ateş olduğunu söyler; ona göre, bu ateş var olan herşeye yayılır.
Bu maddî ateşin en temel özelliği akıldır. Bu ateş, evrendeki en yüksek varlık türüdür. Zenon'a göre, Tanrı herşeydir. Yani, Tanrı bireyleri birbirleriyle birleştiren ateş ya da sıcak nefestir. O, doğanın içindeki akıl ya da rasyonel güçtür. Tanrı'nın ateş ya da rasyonel bir güç olduğunu söylemek, doğaya akim ve akıl ilkesinin egemen olduğunu söylemekten başka bir şey değildir. Madde, kendisinde bulunan bu akıl ilkesine göre davranır. Maddenin bu ilkeye göre olan sürekli eylemi, Zenon'a göre, bizim doğa yasası dediğimiz şeyi meydana getirir. Zenon, bilgi anlayışında, sözcüklerin düşünceleri ifade ettiğini, düşüncelerin ise, bir nesnenin zihin üzerindeki etkisi sonucu ortaya çıktığını söyler. Zihin, doğuştan boş bir levhadır ve düşünce dağarcığını dış dünyadaki nesnelerden etki aldıkça doldurur. Bu nesneler, duyuların oluşturduğu kanallardan geçerek, zihinde izlenimler meydana getirirler. Aynı nesnelerle tekrarlanan çok sayıda ilişki, izlenimleri çoğaltır, belleğimizi geliştirir. Bu, bize önümüzde duran nesnenin ötesine geçerek, genel kavramlara ulaşma olanağı sağlar. Zenon'a göre, bir şeyin doğru ya da iyi olduğu şeklindeki bir yargı izlenimlerimizin bir ürünüdür.
Zenon, insan ve ahlâk anlayışında, dünyanın bir parçası olan insanın da aynı şekilde maddî bir varlık olduğunu ve tanrısal ateşten pay aldığını söyler. İnsandaki bu ateş, onun tüm vücuduna nüfuz eder ve insana hareket etme ve dış dünyadan duyumlar alma olanağı verir. Yani, Zenon'a göre, insandaki bu ateş, onun ruhunu meydana getirir. O, insan ruhunun en iyi ifadesini akılda ve akıllılıkta bulduğunu savunur. İnsan için akıllılık ise, onun kendisinin de bir parçası olduğu yetkin doğa düzenini anlayıp bilmesi anlamına gelir. Zenon un ahlâkı, işte bu doğa ve insan anlayışına uygun olarak, bir yandan akla ve bilgiye, bir yandan da doğal düzene boyun eğmeye dayanır.
Zenon'un paradoksları [İng. paradoxes of Zenon; Fr. paradoxes de Zenon]. Zenon'un, değişmeyen bir Varlığın olduğunu, değişme ve çokluğun bir yanılsama olduğunu öne süren hocası Parmenides'in Pythagorasçı karşıtlarını bir dizi zekice ve ustaca saçmaya indirgemeyle çürütmek için tasarlanmış olan kanıtlamalarına verilen ad.
Zenon'un bu kanıtlama ya da argümanları, buna göre, çokluk, değişme ve mekân kavramlarının özü itibariyle çelişik olup, saçmalıklara yol açtığını ve bundan dolayı evreni ve evrendeki fenomenleri açıklamak için kullanılamayacağını göstermeyi amaçlar. Bu kanıt ya da paradoksların belli başlıları şunlardır:
1- Çokluk paradoksu: Pythagorasçılarla birlikte, gerçekliğin, tek bir varlıktan değil de, birimlerden meydana geldiğini kabul edelim. Gerçekliği meydana getiren bu birimlerin ağırlıktan ya vardır ya da yoktur. Birinci alternatifte, dünyadaki herşey ve dolayısıyla dünyanın kendisi de sonsuzca büyük olacaktır. îkinci alternatifte, yani birimlerin büyüklüğü olmadığı kabulünde, evrenin de büyüklüğü olmayacaktır, çünkü ona ne kadar çok birim eklerseniz ekleyin, bu birimlerden hiçbirinin bir büyüklüğü yoksa, birimlerden oluşan toplamın da büyüklüğü olmayacaktır. Şu hâlde, evrenin kendisi de, sonsuzca küçük olmak durumundadır. Pythagorasçılar, öyleyse, şu ikilemle karşı karşıyadırlar: Evrendeki herşey ya sonsuzca büyüktür ya da sonsuzca küçüktür. Zenon'un buradan çıkarmak istediği sonuç, ikilemin kendisinden çıktığı kabulün, yani evrenin ve evrendeki herşeyin birimlerden meydana geldiği kabulünün saçma bir kabul olduğudur. Pythagorasçılar varlığın bir olduğu varsayımının saçma olup gülünç sonuçlara götürdüğünü düşünüyorlarsa eğer, şimdi karşıt varsayımın, yani varlığın bir çokluktan oluştuğu varsayımının da gülünç sonuçlara yol açtığı kabul edilmelidir.
2 Mekân paradoksu: Parmenides, boşluk ya da boş mekânın varoluşunu inkâr etmişti. Zenon hocasının bu görüşünü, ona karşıt görüşü saçmaya indirgeyerek desteklemeye çalışmıştır. Buna göre, içinde şeylerin bulunduğu bir mekânın varolduğunu kabul edelim. O, hiçbir şeyse, yani bir şey değilse eğer, bu takdirde onun içinde bir şeyler olamaz. Bununla birlikte, o bir şeyse eğer, onun kendisi mekân içinde olacak; bu mekânın kendisi de mekân içinde bulunacak ve söz konusu süreç sonsuzca devam edecektir. Fakat bu, Zenon'a göre, bir saçmalıktır. Şeyler, şu hâlde, mekân ya da boş uzay içinde değillerdir.
3- Hareketle ilgili Paradokslar,
a) Stadyum Paradoksu: Varsayalım ki, bir stadlık uzunluğu ya da belirli bir yarış mesafesini koşarak almak istiyorsunuz. Bunu yapmak için, Zenon'a göre, sonsuz sayıdaki noktayı geçmiş olmanız gerekecektir, çünkü çokluğun varoluşunu öne süren anlayışa göre, her mesafe sonsuz sayıda noktaya bölünebilir. Dahası, varış noktasına ulaşmak istiyorsanız eğer, bu mesafeyi sonlu bir zaman dilimi içinde geçmeniz gerekir. Fakat sonsuz sayıdaki nokta ve dolayısıyla sonsuz bir mesafe, nasıl olur da sonlu bir zaman dilimi içinde geçilebilir? Zenon buradan bir stadlık mesafenin hiçbir zaman alınamayacağı sonucunu çıkartır. Bu durumun herkes ve tüm mesafeler için geçerli olduğu açıktır. Bu, Zenon'a göre, her tür hareketin olanaksız olduğu anlamına gelir.
b) Aşil Paradoksu: Aşil ve kaplumbağanın aralarında bir yarışa tutuştuklarını varsayalım. Aşil iyi bir atlet olduğu için, kaplumbağaya avans ya da yanşa önden başlama olanağı verecektir. Varışta, Aşil kaplumbağanın yarışa başladığı yere varınca, kaplumbağa yeniden başka bir noktaya ulaşmış olacaktır; Aşil, bu sonuncu noktaya ulaşınca, o zaman kaplumbağa da, çok kısa bile olsa, belli bir mesafe alarak, başka bir noktaya ulaşmış olacaktır. Şu hâlde, Aşil kaplumbağaya her seferinde biraz daha yaklaşmış olmakla birlikte, onu, -bir doğrunun sonsuz sayıda noktadan oluştuğu varsayımına göre- asla geçemez; zira geçebilmesi için, sonsuz bir mesafeyi sonlu bir zaman dilimi içinde alması gerekir ki, bu olanaksızdır,
c) Ok paradoksu: Hareket halinde olan bir ok düşünelim. Yaydan çıkan okun hedefine ulaşması için, belli bir yer işgal etmesi, arada bulunan her noktada ayrı ayrt durması gerekir. Ancak mekânda bir yer işgal etmek, bir noktada durmak, sükunet içinde ya da hareketsiz olmaktır. öyleyse, hareket eden ok hareketsiz olmak durumundadır ki, bu da bir çelişkiden başka bir şey değildir.
Yazar : Yazılıyor...Volkan AY (Dr.)